tag:blogger.com,1999:blog-35105625944502858062024-03-14T04:09:10.893+03:00ÇerÇöpKafadan geçenler, esenlerhirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.comBlogger840125tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-48485016145024358272024-01-01T13:17:00.001+03:002024-01-01T13:17:12.004+03:00bütün iyi kitapların sonunda<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1tcQEJih8u5m5h0OriqCoMR6XcFccJbmRanFOdF7HbMmJedJfcPigKfipiIKu_YR3v4BtF_-Z8NnYG2a4PStGavEszu0xIxPznVsgUxvT2YBryF2IiIaP7UPpr3v4_Ca47nbPTOYj5FhwHhJ0LUq1qPuTXhy0uErSdZoVKPJ_5aLNKuIHl5at57dldZc/s4032/IMG_7522%20(1).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="322" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1tcQEJih8u5m5h0OriqCoMR6XcFccJbmRanFOdF7HbMmJedJfcPigKfipiIKu_YR3v4BtF_-Z8NnYG2a4PStGavEszu0xIxPznVsgUxvT2YBryF2IiIaP7UPpr3v4_Ca47nbPTOYj5FhwHhJ0LUq1qPuTXhy0uErSdZoVKPJ_5aLNKuIHl5at57dldZc/w429-h322/IMG_7522%20(1).jpg" width="429" /></a></div><br /><p>Ülke için berbat dünya için pek de matah olmayan bu yıl ilginçtir ki benim için hiç de fena geçmedi. Önce yılın başında tüm birikimlerimizle hayalimizdeki gibi bir ev alabildik, her ne kadar içinde oturmak mümkün olmasa da bu da bir başlangıçtı. Sonra nisanda bir haftası Bangkok'ta bir haftası adalarda olmak üzere leziz mi leziz Tayland tatili yaptık; pandemiden beri hissettiğimiz o sıkışıklık hissini atmak için iyi bir şanstı. Sonra büyük çileler sonunda hanımın emekli maaşı bağlandı, ben de ecnebilerin "once in a life time" diye tabir ettikleri bir iş fırsatını değerlendirdim. Ha bir de o günlerde hanımın ilk kitabı da basıldı. Ama hepsinden önemlisi bizim ve sevdiklerimizin sağlığı yerindeydi ve sevgimiz de azalmadan devam ediyordu.</p><p>2024'ten umutluyum açıkçası. Çünkü 366 gün var senede, bu da olimpiyat yılı demek. 1992 yılından beri düşünmesi mutluluk veren bir ayrıntı bu. Tüm bu yukarıda saydıklarıma zarar vermeden geçmesi bile benim için kafi olur...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-59736309877356543672023-08-18T18:42:00.002+03:002023-08-18T18:42:11.457+03:00iş-eş-ev üçlemesiUzuuun yıllar önce bir yazılı mecmuada Rusların şöyle bir atasözü olduğunu okumuştum: "Beş yılda bir ya eşini ya evini ya da işini değiştireceksin". Yıllar geçti internet icat oldu ve ben bütün araştırmalarıma rağmen böyle bir sözün gerçekliğini ispat edemesem de ortamlarda özlü söz olarak kullanmaya devam ettim.<div><br /></div><div>Bendeki bu üç maddeyle ilgili durum ise pek stabil, sırasıyla 8-13 ve 12. Eş maddesinin değişmesini hiç istemediğime göre iş ve eve odaklanmak gerekiyor. E zaten ülkedeki emlak krizi bizi de vurduğu için önümüzdeki bir yıl içerisinde evi değiştirmek zorunlu planlar arasındaydı ama hiç beklenmedik şeyler oldu ve geçen hafta itibariyle istifamı vermiş ve yeni iş yerinde başlamak için evrak hazırlama sürecine başlamış bulunuyorum. </div><div><br /></div><div>8 yıl aradan sonra merhaba kurumsal hayat...</div>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-31850532316348993362023-08-11T03:48:00.005+03:002023-08-11T03:48:53.334+03:00music for the native americans<p> 90ların sonunda bu albüm walkmanimin demirbaşı olmuştu. Robbie Robertson ölmüş, kendisini anmak için tekrar dinleyeyim...</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/iDt2GzSTUeU" width="320" youtube-src-id="iDt2GzSTUeU"></iframe></div><br /><p><br /></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-63577004372592510262023-06-13T21:15:00.001+03:002023-06-13T21:15:22.749+03:00tayland: yine ve yeniden<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2HOKvT300VnG7uD8iN9ACbax3p3bIHDLjaMpBwzpAVAPexdKm0Ukt51DNMaWisHcYzyx8UhrR8w9Bkk09ds_KRR2icZsvHP1ea4Y2AY2JlkrwtuCbx86JRGg9yiuJkcUQ5SIk3lXsz-4swGF4M3GGY6ROA4UOjra5cGbyISR2kxWdGZn38zG0HYKt/s4032/IMG_7464.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2HOKvT300VnG7uD8iN9ACbax3p3bIHDLjaMpBwzpAVAPexdKm0Ukt51DNMaWisHcYzyx8UhrR8w9Bkk09ds_KRR2icZsvHP1ea4Y2AY2JlkrwtuCbx86JRGg9yiuJkcUQ5SIk3lXsz-4swGF4M3GGY6ROA4UOjra5cGbyISR2kxWdGZn38zG0HYKt/s320/IMG_7464.jpg" width="240" /></a></div><br />hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-83945881696092054762023-06-06T21:58:00.004+03:002023-06-06T21:58:35.465+03:00dün bir peri izledim en ön sıradan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/YrjbKKJ9IxY" width="320" youtube-src-id="YrjbKKJ9IxY"></iframe></div><br /><p><br /></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-30197174818770338772023-02-09T20:09:00.001+03:002023-02-09T20:09:16.723+03:00ilerisi samandağ<p>Beş sene önce şunu yazmıştım <a href="https://cercop.blogspot.com/2018/04/ilerisi-lazkiye.html">bloğa</a>: "<span style="background-color: white; color: #666666; font-family: "Trebuchet MS", Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 13.2px;">acaba Antakya hala Suriye'de mi kalırdı? Peki Suriye'de kalmış olsa bugün bir yıkıntı mıydı?</span></p><br style="background-color: white; color: #666666; font-family: "Trebuchet MS", Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 13.2px;" /><span style="background-color: white; color: #666666; font-family: "Trebuchet MS", Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 13.2px;">İster kader diyin ister şans..."</span><div><span style="background-color: white; color: #666666; font-family: "Trebuchet MS", Trebuchet, Verdana, sans-serif; font-size: 13.2px;"><br /></span></div><div>Bugün Antakya bir yıkıntı. Kaderinde varmış demeyeceğim... İki gündür aklımda sürekli Samandağ sahilde otelin altındaki balık restoranını işleten aile var.</div><div><br /></div><div>Öfkeliyim, üzgünüm, çaresizim...</div>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-40259157939076603092023-01-29T15:53:00.005+03:002023-01-29T15:53:45.498+03:00bir devrin sonu-1<p>2001 yılının bir şubat günü 3,5 senedir birlikte yaşadığımız akrabamla artık ipler kopma noktasına gelmişken ve 4. sınıf kadın doğum finali yaklaşıyorken çareyi Bursa'ya sığınmakta bulmuştum. Tam o esnada malum devalüasyon gerçekleşti. Bizimkilerin işlerin tasfiyesi esnasında elden çıkardığı yarım işyerinin dolar karşılığı artık İstanbul'da ortalama bir ev alabiliyordu. İki çocuklu gayet düzgün bir ailenin daha büyük bir eve geçmek zorunda oldukları için elden çıkarttıkları yüksek tavanlı, içi yenilenmiş, tapuya geçiş tarihi 1938 olan Şişli'deki karakteristik daireyi alışımız da işte böyle oldu. </p><p>Başlarda her şey güzeldi. Yalnız yaşama tecrübesini kazandığım, fakülteden mezun olup iş hayatına atıldığım tüm o günlerin üssü oldu. Ama elbette olumsuz şeyler de olmaya başladı. Fakat sorun şu ki yaşadığınız kötü şeyler iyi şeylerden fazlaysa var olduğunuz mekan da bazı anılara daimi ev sahipliği yapmaya başlıyor. Babamın hastalık süreci üzerine benim için kötü giden bir evlilik süreci eklenince eve dair herhangi bir olumlu his ne yazık ki kalmamıştı. Bu dönemde Y. ile tanışıp yeni bir hayat kurma kararı alınca o evin yüklerini ilişkiye taşımak içimden hiç gelmediği için aklımıza yatan bir eve kiracı olarak çıkıp Şişli'ye de kiracı almak gibi bir projeyi hayata geçirdik. </p><p>11 yıl böylece iyi kötü geçti. Biz hep aynı evdeydik ama kiracıyla uğraşmanın ne beter bir şey olabileceğini ilk denemede anladık, sonrasında o evde kardeşim ve kayınvalidem oturdu. Dolayısıyla sık aralıklarla eve gitmeye devam ettim ve açıkçası her seferinde de olumsuz hislerle ayrıldım. Bu arada apartman iyice eskiyip çıkardığı sorunlar artmaya başladı. Şişli'nin kaosuna kaos katıldı. İşte bu 11 senenin sonucunda ülkedeki konut krizi gelip bizi de ziyaret edince oraya dönmeyi değil de satıp üzerine elimizdeki her şeyi koyup yeni bir yuva almaya karar verdik.</p><p>Ev satmak isteyince hemen öyle gerçekleşmiyor, tıpkı almak isteyince alamamak gibi... İlk iki ay pek bir hareket olmadı, ben de bu esnada strese dayanamayıp bir mide kanaması geçiriverdim. Sonra ilk teklif geldi, umduğumdan biraz az. Kabul edip yola devam etmek mi reddedip daha iyi bir teklif beklemek mi diye düşünüp risk almamaya karar verdim. Bunda evi almak isteyen kişinin tavrı da önemli elbette.</p><p>İşin özüne gelecek olursak puslu bir kasım öğleden öncesi, tapu dairesinde bir imza ile 21 yıllık bu macera sonlanmış oldu. Hiç bir törensellik yok. Görevli tamam mı diye soruyor ve iş bitiyor. Tapu belgesini başka birinin elinde görünce biraz buruldum yalan yok ama Hanımefendi Sokak'taki o daire artık benim için çoktan görevini tamamlamıştı ve o evin alınmasında esas rolü oynayan babamın emeğinin hayatımın kalanında ana yelken direği olmasını ve güzel bir yere götürmesini ummaktan başka da bir şey gelmiyor elimden.</p><p>Temmuza kadar ara ara gideceğim oraya zaten ama kayınvalide de taşındıktan sonra yolum hiç önünden geçer mi, geçerse ne hissederim veya yerinde bulabilir miyim? İşte bunları hep zaman gösterecek...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-10457373496669135862022-10-09T12:13:00.003+03:002022-10-09T12:13:51.239+03:00tavan<p> Rober Haddeciyan az bilinen harika kitabında adını asla bilmediğimiz karakterinin ağzından der ki: <span style="background-color: rgba(0, 0, 0, 0.03); color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">''İşte tam yedi ay ve on iki gün geçti. İnsan bu kadar uzun süre mutluluğa bile katlanamaz. Meğer insan sadece acıya bu kadar uzun süre katlanabiliyormuş.'' </span><span style="background-color: white; color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">Benim gibi hayatında yemek yemeyi önemli bir yere koymuş birisi bile 72 saat boyunca ağzına bir damla su bile koymamaya alışabiliyormuş demek ya da her tuvalete gidebilmek için hemşire çağırma butonuna basıp onların serumları çıkarmasına muhtaç olmaya... Benim tavanımda öyle çok enteresan bir şey yoktu: ticarileşen sağlık sisteminin getirisi olan otel odası dekorasyonlu bir tavan. Hem ben isimsiz karakter gibi muz kabuğuna basıp felç olmadığım için kan kaybına bağlı halsizlik izin verdikçe bilgisayarımdan, telefonumdan kendimi oyalayabiliyordum hem.</span></p><p><span style="background-color: white; color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></p><p><span style="background-color: white; color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">Son dönemde canımı sıkan o kadar çok şey vardı ki uzun yıllardır zaman zaman kendini hatırlatan ülserim "artık buraya kadar" dedi ve kanamaya karar verdi. Ha gerçi zaten dönem dönem kanıyormuş da bu kadarı ilk kez oluyor. Halbuki tam da elimdeki son <a href="https://kernelcoffee.co/urun/honduras-bella-vista/" target="_blank">Honduras Bella Vista</a>'yı demleyip evden öyle çıkacaktım, kısmet değilmiş. Şanslıyım ki tam evden çıkacakken oldu bu hikaye ve hanım da evdeydi. Gereksiz ayrıntılara girmeyeyim. Sağ olsunlar haber alan eş dost aradı/mesaj attı/kalktı geldi. Bu anlarda moral de önemli vesselam... Eve dönünce hayat sigortası poliçesini ortaya çıkardım, sonra hanım kızınca tekrar yerine koydum.</span></p><p><span style="background-color: white; color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;"><br /></span></p><p><span style="background-color: white; color: #0f1419; font-family: TwitterChirp, -apple-system, BlinkMacSystemFont, "Segoe UI", Roboto, Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">O zaman bu yazıyı yine Haddeciyan ile bitirelim: "Bizim acılarımız bize yeter, bari başkaları için bu kadar üzülmeyelim" Fon müziğimiz de <a href="https://open.spotify.com/track/5v224riPNwKQi5zJXRwkwi" target="_blank">bu</a> olsun.</span></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-25788387495408349662022-08-31T23:36:00.001+03:002022-08-31T23:36:34.963+03:0031 ağustos<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgkkm6Sa4nUoFw0MFDqqZezsaqbqF9pqXKbpt0c_v0fn1elRzDoDLu_yH0wB0UGhbJcZeuMZioHMe_BTF4jiE29_6kJCDuPcPuB5TjPWM9hb6zau6LIq_HnyKTORRivN-rMH7RmB-Ztub_oXUJEG2yRrxQvnc_kD9XP1Abjgc67uf6gabq-8SKADjpm" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1080" data-original-width="1920" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgkkm6Sa4nUoFw0MFDqqZezsaqbqF9pqXKbpt0c_v0fn1elRzDoDLu_yH0wB0UGhbJcZeuMZioHMe_BTF4jiE29_6kJCDuPcPuB5TjPWM9hb6zau6LIq_HnyKTORRivN-rMH7RmB-Ztub_oXUJEG2yRrxQvnc_kD9XP1Abjgc67uf6gabq-8SKADjpm" width="320" /></a></div><br /><br /><p></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-1741499614048202932022-05-01T06:30:00.003+03:002022-05-01T06:30:20.684+03:00bayramımız kutlu olsun<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/E6KErMeNFd4" width="320" youtube-src-id="E6KErMeNFd4"></iframe></div><p></p><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">fabrika durmaz gece gündüz çalışır</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">nedir adı yanındaki kişinin</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">kafayı üşütük italyan'ın?</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">soramam, hava almaya bile çıkamam ki</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">çalışırım makinanın önünde</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">saate gece 2 - 10 vardiyasında</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">tam da şimdi şu anda , geldi müdür,</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">fısıldadı kulağıma şu iki kelimeyi</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">dinle göçmen dostum,</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">zaman paradır.</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">işçilere konuşma</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">işine bak</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">unutma ki oğlun açtır</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">ve bu da günahtır</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">sonra eğilip sessizce</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">benim adım no. sekiz</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">herkes beni böyle bilir.</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">ve ben bir sır saklarım</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">o da benim ismimdir.</span>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-87580272650751616972022-03-20T19:13:00.000+03:002022-03-20T19:13:12.112+03:00murada ermek<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEqgCDxNeqqM9siuLOLPW34n3qE_OPD0PXCTKJWeL8Fq0Fh6MFHJ0KZZKZ2z2D2nCHrV00pUdmsst3x7_7OusKqplTNNLytwRkP-Rz1dOPfRg33GZV3c2B2Xiv-2WoftiRMXgHza52vGpMFLJiN9-4Z-pjb5UprPvCz5OMj_dsaLAAf2baccZnsM1g=s4032" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhEqgCDxNeqqM9siuLOLPW34n3qE_OPD0PXCTKJWeL8Fq0Fh6MFHJ0KZZKZ2z2D2nCHrV00pUdmsst3x7_7OusKqplTNNLytwRkP-Rz1dOPfRg33GZV3c2B2Xiv-2WoftiRMXgHza52vGpMFLJiN9-4Z-pjb5UprPvCz5OMj_dsaLAAf2baccZnsM1g=s320" width="240" /></a></div><br />Geçen sefer doğru düzgün kar yağmadığından şikayet ederken bir önceki hafta sonu Boğaz hattını vuran vorteks sayesinde tipiye de lapa lapa kara da doydum. Hatta tarihe kayıt düşelim yarın ilkbaharın ilk günü ama şu an hafif bir kar atıştırıyor. Bunu da görmedim demeyeceğim, mutluyum...<p></p><p>Kar yağarken <a href="https://www.youtube.com/watch?v=j6VlT_jUVPc" target="_blank">Hoffman metoduyla</a> yaptığım harika bir <a href="https://kafeinkultur.com/urun/kenya-ichuga-ab-satin-al/" target="_blank">Kenya kahvesini</a> içerken <a href="https://open.spotify.com/album/45RJUxxh0wvVRUyd1sTjI9" target="_blank">Hania Rani'nin yeni albümünü</a> dinledim. Sonra akşam evdeki <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Russian_Standard_(vodka)" target="_blank">Russkiy Standart</a>'ı bitirmeye çalışırken harika bir anne kız hikayesi <a href="https://www.youtube.com/watch?v=mdORAHCydyY" target="_blank">Petite Maman</a>'ı seyrettik. Evet fon hep bembeyazdı. Önceki iki cümleye konu olan her şeyi herkese öneririm. Üzerine basıp ayrıntısına ulaşmak mümkün.</p><p>Muradıma erdim, meramım budur...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-34421843243457945002022-03-05T19:48:00.002+03:002022-03-05T19:48:19.162+03:00Birden sevdalandım Kiyef şehrine<p>Avrupa sınırları üzerindeki en distopik şehirlerden Minsk'in tren istasyonundan Kiev trenine ucu ucuna koştura koştura yetişip kan ter içinde yataklarımıza serildik. Gecenin kör bir saatinde ağır makyajlı, her ojesi ayrı renk olan asker üniformalı hanımefendinin kaşeyi pasaportlarımıza basmasıyla da Belarus sınırlarını terk etmiş olduk. Ben önce "nasıl olsa birazdan Ukrayna sınır görevlileri gelir" diyerek uyanık kalmaya çalıştım ama yarım saat sonra kendimi uykuya bıraktım. Sabahın serin bir saatinde uyandığımda duruyorduk, camdan baktığımda etrafta bir istasyon olduğuna dair ipucu olmasa da vagonların önünde ellerinde silahla bekleyen Ukrayna askerlerini gördüm. Sonrası son durağa kadar yol boyunca meşhur buğday tarlaları...</p><p>Kiev istasyonuna girince bir tiyatro başladı: gençten ve yakışıklıca subaylar iyi İngilizceleriyle başladılar sorgulamaya. "Ne iş yapıyorsun?"dan girip "nerede kalacaksınız?"a giden formalite soruları. Hanımın pasaportunda doğum yerini görüp "Kürdistan yani?" yorumu bile yaptılar. Sonra onlar önde, biz bavullarla arkada, pasaportlar ellerinde istasyonun bir köşesine diğer yabancılarla beraber dizdiler. Gel zaman git zaman, bir odaya alını<span style="font-family: inherit;">p tiy</span>atronun ikinci sahnesini oynamaya başladık. İki masa, dört sandalye, iki subay, iki turist; bavullarımızı bile sığdıracak yer kalmamıştı. Sorular çeşitlendi: "ne kadar para var üzerinde?" "neden buradan Lviv'e geçeceksiniz?" vs. Son soru artık perdenin kapanma zamanını müjdeliyordu: "bugünün Ukrayna'nın bağımsızlık günü olduğunu bilmiyor muyduk?". Gerçekten de bilmiyorduk ama sonraki üç gün boyunca tüm meydanlarda gururla sergilenen silahlardan, meşhur <span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;">Khreschatyk Caddesi boyunca ilerleyip Maidan'da sonlanan asker, tank, zırhlı ve bilimum teçhizatın geçit törenlerinden, üzerimizden geçen uçak ve helikopterlerden bunu gayet iyi anladık. Sonradan eşi oralı olan bir tanıdıktan o zamana kadarki en görkemli askeri geçit törenlerinin yapıldığını öğrendim.</span></span></p><p><span style="background-color: white; color: #202124;"><span style="font-family: inherit;">Nazım Hikmet gibi birden sevdalanamadım Kiev şehrine. Belki sıcaktan, belki o her yerden yükselen kiliselerden, belki o militarist havadan... Fakat şimdi düşününce şehrin şu anki halini üzülüyorum. Belki bir şekilde karşılaştığım insanlardan ölenler oldu. Mars'a seyahat, metaverse falan derken 1938 senesini yaşıyor olmamız büyük bir utanç insanlık adına. </span></span></p><p>Kiev'den anı olarak kaldığımız otelimsinin penceresinden son gece bira içerek izlediğim "Ukrayna" Sarayı ve dolunayın fotoğrafını koyuyorum sizler için.</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjRKQAI4Ew1AVpIzY_nE2kSg0YNdjjaTrftf-P_U-6cUYVcbnUIvO0PTu87luYVP1bdWNacK3NVeBXFFL905iH9CT3qgOQZOyVCxD3A8Esdo0Dt79UxiQso9amORl9liQvp60sIuZ66skPR6ykXXP_H2jVwuG4Xj0l8ikqtHCRGzpDR46LzRt3zWY0A=s4032" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjRKQAI4Ew1AVpIzY_nE2kSg0YNdjjaTrftf-P_U-6cUYVcbnUIvO0PTu87luYVP1bdWNacK3NVeBXFFL905iH9CT3qgOQZOyVCxD3A8Esdo0Dt79UxiQso9amORl9liQvp60sIuZ66skPR6ykXXP_H2jVwuG4Xj0l8ikqtHCRGzpDR46LzRt3zWY0A=s320" width="240" /></a></div><br /><p></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-86932729550457665992022-01-22T22:47:00.001+03:002022-01-22T22:47:39.378+03:00bir daha asla kar yağmayacak<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjTVN2LotkCQQUy4dQBy2ykZnRa_5gUi1dEJmwAoKFHSjsdOpHv6Xtftm7B63yRj_FYbL7OMZqIls4BHtXjfAqvzcdlQ52AHNy123Iv9vYl5Fi3Is7esebZWopaqBQfIHG8luaGHYMcbtQCN5qWtywBc7amGYFLRkYckp60I9K91CHGE2hIFl3PfaTA=s4032" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEjTVN2LotkCQQUy4dQBy2ykZnRa_5gUi1dEJmwAoKFHSjsdOpHv6Xtftm7B63yRj_FYbL7OMZqIls4BHtXjfAqvzcdlQ52AHNy123Iv9vYl5Fi3Is7esebZWopaqBQfIHG8luaGHYMcbtQCN5qWtywBc7amGYFLRkYckp60I9K91CHGE2hIFl3PfaTA=s320" width="320" /></a></div><br /><p></p><p>Kendimi yıllar sonra tekrar fluoksetinin güvenli kollarına bıraktıktan sonra daha az kaygılı, daha az mutsuz, daha az sinirliyim. Bir illüzyon evet ama yapacak bir şey yok... Sağ olsun sayesinde bir şeylerden keyif alır hale de geldim mesela. Evde yalnız olduğum bir akşam Deutsche Grammophon'un 2021'in en iyileri videosunu fon müziği yapmışken bir çello-piyano çılgınlığı elimdeki tüm işleri bırakıp <a href="https://www.youtube.com/watch?v=wYMSf_QOSBY" target="_blank">klibe</a> kitlenmeme sebep oldu; sonuç: ilk görüşte/dinleyişte aşk... O günden beri her fırsatta kulağımda Hania Rani...</p><p>Bu akşamüstü yürüyüşümü de adını İzlanda'daki bir yanardağdan alan <a href="https://www.youtube.com/watch?v=q7ucSisSMnM" target="_blank">Esja</a> albümünü dinleyip "hani kar yağacaktı" diye söylenerek yaptım, müzik tam beklenen hava şartlarına uygun ama gelin görün ki gerçekler fotoğraftaki gibi. İstanbul'da kıyı şeridinde oturmanın ve de küresel ısınmanın katkılarıyla yıllardır şöyle ağız tadıyla bir kar yağışına tanıklık edemedim. İnsanların kardan adam yaptığı anlarda biz çamurun erimiş karla yaptığı o çirkin kombinasyona basmak zorunda kaldık hep. Eve bu hislerle dönünce hanımla her cumartesi akşamı yaptığımız gibi bir şeyler içerken bir şeyler izleme ritüeline geçtik. <a href="https://packagingoftheworld.com/2016/04/ranina.html" target="_blank">Etiketine vurulup aldığımız bir Gürcü Saperavi'sinin</a> yanına önce bir Gürcü filmi açtık, sonuç hüsran! Zaten gördüğüm otuz küsür ülkenin arasında en az sevdiğim de Gürcistan olmuştu nedense. Bir Leh filmi açalım dedik adı da hislerime uygun: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=0d3-KxOILaY" target="_blank">Sniegu Już Nigdy Nie Będzie</a> (Bir Daha Asla Kar Yağmayacak). Film "eh işte" ama sonunda bir sürpriz vardı benim için: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=l0yRNQj2_tc" target="_blank">evet bildiniz</a>.</p><p>Saat gece yarısına geliyor yerel saatle ve hala kar yağışına dair bir emare yok. Dilerim sabah kalktığımda o özlediğim beyazlığa kavuşmuş olurum. Kahvaltıdan sonra kahvemi demleyip Hania Rani dinleyerek yağan karın keyfini çıkartırım. Bakalım...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-58036944435153906882021-11-27T18:53:00.003+03:002021-11-27T18:53:37.631+03:00giden pavlonyaların ardından<p>10 yıl önce taşındığımızda çaprazımızda yer alan ahşap Rum evi çoktan yanmış, bir harabe haline gelmişti. Yağan yağmurlar, üzerinde gezen hayvanlar sağ olsun gün be gün doğanın orayı ele geçirişini izledik pencereden. Tahtalar düşüp bina zemine yaklaştıkça hem Boğaz Köprüsü'nü hem de mahalle kilisesinin kubbesini gören bir manzaramız da oldu. Kediler için ideal bir gezinti, avlanma ve üreme alanıydı. İki kere sansar gördüm mesela. Kargalar tuğlaların arasını büyük bir zevkle gagalıyordu sonra. Her bahar harabenin dört bir yanından aslanağızları, gelincikler fışkırırdı. 6-7 sene önceydi sanırım, yine bir bahar başı kalasların arasından yükselen iki ağacın silme tül gibi mor çiçeklerle dolduğunu görüp inanamadık. Yapraktan önce çiçek açan manolyayı biliyorduk da bu neydi acep? Biraz araştırınca adlarının pavlonya olduğunu öğrendik de nasıl olup tohumların oraya kadar geldiğini asla anlayamadık. Kendileri çiçekten sonra koca koca yapraklar verdiğinden o köşeyi tam bir bahçeye çeviriyordu, minnettardık kendilerine. 3-4 sene önceydi, bir akşam evde otururken ayakta kalan yan duvar gürültüyle devrildi. Çok üzüldük tuğlaların altında kalıp gözden yittiklerinde, bir yazı hayat belirtisi göstermeden geçirdiklerinde. Sonraki sene ilk çiçekleri gördüğümüzde ise çok mutlu olduk. </p><p>Bilen bilir bu tür evleri tarihi eser oldukları için restore etmek çok zor ve pahalıdır. Enkazı kaldırmak bile izne bağlı ve pahalıdır. Uzun uzun sürelerin sonunda paralı biri gelmiş binayı almış gerekli izinlere de başvurmuş. Binayı torba torba kaldırmaya başladılar. Elbette pavlonyalara da veda anlamına geliyordu bu. Meğer kendileriyle geçirdiğimiz son yazmış bu yaz, nereden bilecektik?</p><p>Mutluluk veren en ufak şeyin bile elimden alındığı bir dönemdeyiz sanırım. Nefes almak bile güçleşiyor artık...</p><p><br /></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-85418493852738915382021-10-14T23:52:00.001+03:002021-10-14T23:52:50.247+03:00sözün çubuğu<p>Ahmetle buluştuk bu akşam, yıllar yıllar sonra; hem de en sevdiğimiz mekanda. Bir bira, iki kadeh buluşmalarını saymıyorum ki onlar da üç dört yılda bire düşmüştü. Ahmet gitti yurtdışına çünkü benden daha zeki ve daha çalışkandı. Gitti çünkü çocukları vardı. Sağ olsun beni yanına aldırmaya çalışıyor ama çok zor, milyonda bir ihtimal de olsa umut veriyor bana. Uzun uzun oturduk, epey içtik ama hiç çarpmadı. Çok iyi geldi bana. Sonra ben ona <a href="https://www.pandora.com.tr/kitap/selanik-hayaletler-sehri-hiristiyanlar-muslumanlar-ve-yahudiler-1430-1950/149833" target="_blank">kitap önerdim</a>, o bana <a href="https://www.bkmkitap.com/kayip-aydinlanma-483273?gclid=Cj0KCQjwqp-LBhDQARIsAO0a6aLr673xTfglx4lCSEaJlmg2xjqDR0YlYn2MQWoNNoa_K5IUHe75UdYaAirfEALw_wcB" target="_blank">kitap aldı.</a> Bir de sigar bıraktı Garibaldi markalı, efkarlanınca içerim. Lakerda aldık Reşat'tan, orada bir tek o yokmuş. Onu oteline bıraktım, yolda gözlerim doldu. Bir tek fonda Alanis Morisette veya Cake eksik. Arabayı park etmemle sarhoş olmam bir oldu. Lakerda ve taramayı dolaba koydum, bunu yazıyorum.</p><p><br /></p><p>Baha'ya da ulaşamadım bugün. Önce kanser oldu, sonra kalp yetmezliği gelişti. Kalp nakli demişler en son. Nasıl olur anlamıyorum... </p><p><br /></p><p>Ahmet ve Baha en iyi dostlarım ya da daha doğrusu tek dostlarım. İkisi de çok uzak artık ve çok yalnız hissediyorum hayatta. Bunu okuyan da topu topu on on beş kişi olacak zaten...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-27468436704186786212021-09-04T12:28:00.004+03:002021-09-04T12:28:44.769+03:00in treatment s04e01<p>Yazdım sanıyordum, bulamadım: on sene önce son terapi seansı da bitip kendimi Nişantaşı'nın akşam kalabalığına kattığımda güzel bir hafta içi sonbahar akşamıydı. Haftada birle başlayıp üç haftada bire kadar uzayan aralar sonucunda da sonlanan iki buçuk yıllık süreç bana iyi gelmişti. O dönem psikologlu diziler/filmler bu kadar popüler değilken elimizde bir In Treatment vardı bir de ucundan Sopranos, başka varsa da eklenir yorumlara. İşte o In Treatment'ın sonunda Gabriel Byrne da psikanalistinin seansından çıkıp bir Brooklyn sokağının kalabalığına karışıyor ve üç sezonluk dizi sonlanıyordu.</p><p><br /></p><p>İşte aradan yıllar yıllar geçti, ben kendimi yalnız ve sıkışmış hissettikçe terapistime tekrar ulaşma fikri gittikçe büyüdü. Hazır In Treatment da tekrar çekilmeye başlamışken bir mesaj atayım dedim kendisine. Limonata gibi bir sonbahar öncüsü akşamda yeni ofisinde ilk seansımızı yaptık. Açıkçası iyi de geldi...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-24198414906962700702021-08-15T12:31:00.004+03:002021-08-15T12:31:28.975+03:0017 ay sonra ilk konser<p>Bundan önceki son gittiğim konser İDSO'nun mart ayında verdiği Piazzola ve Çaykovski çaldığı konserdi. Maske falan yoktu tabi ama yeni yeni endişelere başlamıştı. İzlemek isteyen için ilk yarısını şöyle <a href="https://www.youtube.com/watch?v=neSoYUZbJE8" target="_blank">ekleyeyim.</a></p><p>Aradan aylar geçti, ne konser düzenlendi ne canım gitmek istedi. En sonunda geçen hafta Arkeoloji Müzesi'nin bahçesinde 45 dakikalık bir Beethoven konserine hayır diyemedim (Covid-19 nasıl da yedi ama koskoca Beethoven yılını?). Orkestra küçük, ortamın akustiği idare eder seviyede olunca daha çok o harika bahçeye, Çinili Köşk'ün çinilerine, Gülhane Parkı'ndan havalanan papağanlara da bakarak güzel bir akşam geçirdim. Çıkışta da Sirkeci Garı'nda yalnız başına kalan Orient Express'te bir bira bir şarap içtik boş raylara bakıp bir birimize anılarımızı anlatarak.</p><p>Cuma günü de Kalamış Parkı'nda Baba Zula konseri vardı. Kendilerini canlı dinlemek çok çok büyük bir zevk. Sakin sakin oturan ben bile bir saat süren son şarkıda sahne önüne gelmiş çeşitli omuz kıvırtmaları yapıyordum. İnsanlar evde kalmaktan ve kültürel bastırılmadan bıkmış dans ediyorlardı. Sırf onları görmek bile mutlu etti beni. Aklıma Murat Ertel'in de içinde bulunduğu Zen grubunu ilk duyduğum şarkı ve klibi geldi, iki sene önce evin etrafında gezinirken birden burayı bulmuş ve çok şaşırmıştım. Havalar serinlesin de gideyim tekrar. Bilmem aranızda bilen/hatırlayan var mıdır ama ben onu da <a href="https://www.youtube.com/watch?v=HoCavXLiQfI" target="_blank">ekleyeyim.</a></p><p><br /></p><p>Kısacası nefes almak iyi geldi...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-3519548319708664442021-08-07T16:17:00.003+03:002021-08-07T16:17:44.141+03:00mutsuzluğumuzun yazı<p>Zaten yazı, yapış yapış sıcakları hiç sevmezdim; artık daha da sevmiyorum. Önce çok yakın bir arkadaşım ağzından kanser olduğunu kaçırdı. Ameliyatı olmuş, radyoaktif iyot almayı bekliyor. Neyse ki erken yakalanan ve bir kötü huylu kansere yakalanmak zorunda olsam ilk tercih edeceğim bir kanser ama kanser kanserdir. Sonra en yakın arkadaşım ailecek tatildeyken ülkenin en güzel yerlerinden birindeki evleri az daha yanıyordu. Öğlen yazıştık, bölge soğutuluyor diyince rahatlamıştık. Eve bir geldim internette sitenin yanma videoları. İki gün ulaşamadım, sonra ben uyurken bir mesaj "Bıraktık, Ankara'ya dönüyoruz". Bir cümlede bu kadar çaresizlik ve umutsuzluk olabilir mi? Aklıma o evde geçirdiğim dalga sesleri arasındaki o harika bir hafta ve iki sene önce uğradığımda yediğim en güzel meyveleri veren nar ağacı geldi. Sonra haber geldi, ev kurtarılmış. Peki o ağaçlar, hayvanlar, böcekler?</p><p>Bazen nefes alamayacak gibi oluyorum bugünlerde. Yapış yapış bir hava. Dün de gökyüzünü kaplayan orman yangını külleri. Ekinoksa 47 gün var, sağ salim akşam serinliğini hissedebilecek miyim tekrar acaba?</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-13912284707751398572021-07-14T19:56:00.001+03:002021-07-14T19:56:25.243+03:00bir yol hikayesi<p> </p><p>1. GÜN</p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM79apqn96Oy8zkl898HEK6v_33t3XVgC15rq7HMtKSO4Dw7zivsjcz9A-ooduwMRSpTy13Mu5UCTIOnmlf59iLVgbB1mbVsqJ8BKP4XFvg-JNAIQBAPXXLKIANOiT1Q-HahK41ivyrTY/s2048/IMG_5894.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM79apqn96Oy8zkl898HEK6v_33t3XVgC15rq7HMtKSO4Dw7zivsjcz9A-ooduwMRSpTy13Mu5UCTIOnmlf59iLVgbB1mbVsqJ8BKP4XFvg-JNAIQBAPXXLKIANOiT1Q-HahK41ivyrTY/s320/IMG_5894.jpg" /></a></div><br /><p><span style="font-family: Calibri;">Bir haziran sabahı için fazla yağmurlu bir havada yola çıkıyoruz, ilk mini tatil kaçamağımız da bu feribotta başlamıştı ama o zamanlar üst kattaki “bizınıs” bölümünden almıştım biletleri. 8 yıllık evlilik sonrası kimsenin kimseye hava atacak hali kalmıyor. Hazır Bursa’ya gelmişken önce okulumun önünden geçip Heykel'e kadar gidiyoruz, yıllar sonra şehir gözüme şirin ve yeşil geliyor. Sonra o zamanlar da gri ve çirkin gelen kesimlerinden geçip şeftali bahçeleri arasındaki mezarlığa varıyoruz. Önceki gelişimiz şubat ayıydı, ılık bir güneş vardı, süsenler mor mor çiçeklenmişti. Kalabalığa rağmen nasıl sakin ve huzurlu bir mezarlıktı öyle… Şimdi ise bomboş ve düşen yağmur damlalarının altında yine çok huzurlu. Girişteki iki yavru kedi tüm ölümlülere inat, hayatlarının daha başında, tüm oyunculukları ile nerede olduklarını bilmeden/umursamadan taşların arasında zıplıyorlar.</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Uluabat ve Karacabey’den geçerken yağmur hala devam ediyor. Neredeyse 25 yıl oldu bu yoldan geçmeyeli, küçük çevremdeki hemen hemen herkesin hayatını değiştiren ıhlamur ormanındaki o yaz tatilinden beri sanki pek bir şey değişmemiş? Ağaçlar aynı ağaç, tarlalar aynı tarla. Hara ve o güzellik abidesi atlar da duruyor hala. Neden çok az kişi biliyor burada bu kadar çok at olduğunu? Ya benim gibi çocukluktan itibaren her yaz ailece yazlığa gitmek için bu yolu kullananlar biliyor ya da yine benim gibi o delişmen lise yıllarında o garip duyguyu (hadi size kolaylık olsun da aşk deyiverin) ilk defa hissettiren hanımefendinin babasının burada çalışmasından dolayı aşina olanlar biliyor. Ha bir de gedikli ganyan oyuncuları. Sonrası Susurluk, sonrası bol peynirli tost, sonrası ayran, sonrası höşmerim…</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Uzaktan arabayı izleyen birisi bizi İzmir’e doğru gidecekmiş sanırken birden yoldan sapıp Soma’ya sürüyoruz. Şans bu ya tam da biz geçerken maden faciasının davası sonuçlanıyor, ölen öldüğüyle kalıyor. Orası öyle bir ilçeymiş ki yolları delik deşik ve çamurlu, havası termik santralden dolayı kara, insanları madenlerden dolayı yaslıymış. Sanki yeryüzünde bir cehennem simülasyonuymuş. Yine şans bu ya tam ilçeden çıkarken nihayet güneş açıyor ve biz Bergama’ya ışıl ışıl varıyoruz. </span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Ben küçükken gelmişiz Bergama’ya ama hiçbir şey yok hafızamda. Ne ovaya hakim, zamanının en ihtişamlı şehirlerinden Pergamon; ne Anadolu’nun birçok ilginçliğinden sadece bir tanesi olan kocaman Mısır tapınağı; ne de bazıları restore edilmiş bazıları kaderine bırakılmış evleri. Zaten her şeyde böyle oluyor, eskiden görülenler, duyulanlar, okunanlar üzerlerine yenileri kaydedilmek üzere silinip gidiyor. Şanslıysak bir tutamı kalıyor saliselik anılar olarak. Yola çıkmadan methini bolca duyduğum kokoreçinden yiyoruz; evet gerçekten çok güzelmiş. Usta ben kalkmadan bir çeyrek daha alayım!</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">2. GÜN</span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBfDcxDK2aBoUu8ZEyHkKH3I2WRkScShWbmSzqrRlP_l4IaeksnEt3YxW56JK60AfsgLTVF6SMhcO3j0aqJQCUF7HoG_haN-QL-SVFO6ZLI1_nxZke89clT13hzb_oHmZmEiBx3LZvwyw/s2016/IMG_5897.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1512" data-original-width="2016" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBfDcxDK2aBoUu8ZEyHkKH3I2WRkScShWbmSzqrRlP_l4IaeksnEt3YxW56JK60AfsgLTVF6SMhcO3j0aqJQCUF7HoG_haN-QL-SVFO6ZLI1_nxZke89clT13hzb_oHmZmEiBx3LZvwyw/s320/IMG_5897.jpg" width="320" /></a></div><br /><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><br /></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Yabancı bir şehirde sanki o şehrin yaşayanıymış gibi davranmanın beni mutlu eden bir hissi var. Sokağa çıkıyorsun, insan kalabalığına karışıyorsun yetişmen gereken bir iş, buluşman gereken bir sevgilin varmış gibi. Bambaşka bir hayat ödünç almışsın gibi. Paris’te bir hafta boyunca yolun karşısındaki fırının tezgahındaki güzel gözlü kızın her sabah o cıvıltılı bonjour’u veya Bologna’da apartmanın girişindeki pastane tezgahındaki teyzeyle kafa göz kırarak anlaşmaya çalışmak. Heves ettiğim ama kurmayı beceremediğim hayatın fragmanları. İzmir’e de o kadar çok geldim ki İzmirlicilik oynayabiliyorum- en azından şehrin merkezinde, İzmir’i hiç bilmeyen birinin yanında. Yine de <a href="https://www.youtube.com/watch?v=M0q51qRUHu8" target="_blank">İşe Yarar Bir Şey’de Yavuz’un bütün gün önünde oturup da üst komşunun çellosundan Bach dinlediği pencereyi</a> bulamadım.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">3. ve 4. GÜN</span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2AJEk6JgkT24RjTaJN-jwj43bHtxKfradUC-uSYvsR5pOmhGQSje1Z_5xIWbMsC-6H6Q0aGVeHp2-fGGh1BqG84b1ItnFe6KUTkoDyiLWOyDJUBAQHP-Rsdx8FSJIZ87B0Vz08tgcLgM/s4032/IMG_5963.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3024" data-original-width="4032" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2AJEk6JgkT24RjTaJN-jwj43bHtxKfradUC-uSYvsR5pOmhGQSje1Z_5xIWbMsC-6H6Q0aGVeHp2-fGGh1BqG84b1ItnFe6KUTkoDyiLWOyDJUBAQHP-Rsdx8FSJIZ87B0Vz08tgcLgM/s320/IMG_5963.jpg" width="320" /></a></div><br /><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><br /></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Antik şehirleri gezmek insanlık hatta dünya tarihinde ne kadar az ve gereksiz bir yer kapladığımızı gösteriyor. Efes, Priene, Milet hepsi de görkemli, deniz kenarı şehirlermiş zamanında. Şimdi yıkık, terk edilmiş bir şekilde yemyeşil ovaların ortasında duruyorlar. Hep merak ediyorum yüz sene sonra şu an durduğum yer, sizin bu yazıyı okuduğunuz (tabi okuyan varsa) mekan kim bilir ne halde olacaklar? Bir yandan da zamanın gerisinde kalıyoruz. Mesela Milet’te Faustina hamamında güzeller güzeli bir <a href="https://gramho.com/media/2578265847573846450" target="_blank">Meandros heykelinin</a> gölgesinde yüzüyormuş insanlar, bugün ancak çok zenginlerin tadabilecekleri bir lezzet.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal">5. - 10. GÜN</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3yX-_Mmw4R4sUq1j7_c_mBPFewG27b_mH6TdDrT88_Vy5jx35jgLaRyGNCzaTK0jSXXXo5z0hAZVOTOk4hen72HK-uMKm5ShBxK1FQjlShNttPLPpsC7TPbnQrlp8CfX4kmMcyarbUKo/s4032/IMG_6019.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4032" data-original-width="3024" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3yX-_Mmw4R4sUq1j7_c_mBPFewG27b_mH6TdDrT88_Vy5jx35jgLaRyGNCzaTK0jSXXXo5z0hAZVOTOk4hen72HK-uMKm5ShBxK1FQjlShNttPLPpsC7TPbnQrlp8CfX4kmMcyarbUKo/s320/IMG_6019.jpg" /></a></div><br /><p class="MsoNormal"><br /></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Tatilin ilk gün heyecanını atlattığımız an aslında sonuna da gelmiş oluyoruz, aradaki günler hızlıca yenilip yutuluyor. Yapılacaklar listesinden bazı maddeler siliniyor bazıları bir sonraki sefere erteleniyor, zaten önceki seferden devredilip devredilmediğine bakılmaksızın. Ama bu sefer mutlaka yapılması gereken bir iş var, listenin en tepesine yazılmış, yanına ünlemler yıldızlar eklenmiş: babamın kütüphanesine girişilecek! Neredeyse kırk yılın birikimi, dünya görüşü; tüm kitaplara okuduğu tarih not edilmiş, çoğunun altı çizilmiş, hatta notlar alınmış. Kısa bir ömre doldurulmuş kocaman bir entelektüel miras. Gel gör ki bazıları çocuklarının ilgisini çekmiyor, acaba bugün hayatta olsa kendisininkini çeker miydi hala? Ben eve götürmek üzere altı koli yapıyorum, sonra bir vakfa göndermek üzere altı koli daha yapıyoruz. Bir o kadarı kalıyor, artık annem ne yapar bilemiyorum. Ben bir tam gün iç içe geçirdim ve kalbim sıkıştı. Peki ben ölünce kalan kitaplarım ne olacak? Zaten artık çok az kitap tutuyorum, gerisi sahaflara, eşe, dosta. Ülkenin yayıncılık kalitesi, basılan kitapların çevirisi gün geçtikçe kötüleşiyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan bir <a href="https://iletisim.com.tr/kitap/yazici-bartleby/8914" target="_blank">Yazıcı Bartleby</a> baskısında Murat Belge’nin New York State’i New York Devleti diye çevirdiğini gördü bu gözler…</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">11. GÜN</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Ve işte tatilin o son günü. Öğle yemeğini Manisa Oto Sanayi’de olacak şekilde ayarladıktan sonra sırasıyla Bafa Gölü’nden çilek (Bodrum ve civarında ciddi bir çilek yetiştirme faaliyeti başlamış, sonuçlar fevkalade!), Kırkağaç’tan kavun, Susurluk’tan peynir, Uluabat’tan soğan alıp arabayı gurbetçi kıvamında doldurduktan sonra güneş batma hazırlıkları yaparken Bursa’nın benim zamanımda tarla, şimdi bina olan tarafından giriyoruz. Ay yükselirken Yalova’dayız. İstanbul’a adım atar atmaz mis gibi bir ıhlamur kokusu karşılıyor bizi. Kürkçü dükkanına döndük işte…</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><br /></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">EKLER</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Yol müzikleri: Hep TRT Radyo 3 açıktı, Yeni Türkiye’nin yok edilmemiş ender vahalarından. Teknoloji de gelişmiş yol aldıkça radyo da değişen frekansa göre ayarladı kendini bizi pek müziksiz bırakmadı. Aliağa’dan geçerken Erdek’teki yazlığında olan bir rockçı kardeşimiz/ağabeyimizin istek şarkısı, Torba kavşağında avangart caz, İassos'ta Rahmaninov, Orhangazi ışıklarda <a href="https://www.youtube.com/watch?v=X4GqeyU_mcU&list=PL8-xgxpelmo76Ycs3RfUybBbW0J74rZmW" target="_blank">Frances Ha film müzikleri</a> bizimleydi.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"> </span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';">Yol kitabı: Bizim Büyük Çaresizliğimiz. Orta okuldan beri ayrılmayan en yakın arkadaşıyla zamanında aynı kıza aşık olmuş birisi olarak beğendim. Şu an hayatımda en çok eksikliğini hissettiğim şey de öyle birisiyle uzun uzun konuşamamak, bir kadeh bira içememek. Evet, benim de büyük çaresizliğim yediğim gençliğim.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 11,0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-60490659032108778552021-05-11T20:46:00.001+03:002021-05-11T20:46:22.401+03:00erguvanlar ve diğer meseleler<p>Sanırım üçüncü sınıf dahiliye dersindeyiz, bir hocamız hasta başında Cushing Sendromu'nun muayene bulgularını anlatırken konu "erguvan rengindeki strialar"a geldi; bize dönüp "Hiç erguvan gördünüz mü? Arkadaşlar yaşadığınız şehrin keyfini çıkartın, baharda Boğaz'a gidin erguvanları seyredin" dedi. Böyle güzel insanlar yetiştirmişti bizi. Ben elbette biliyordum erguvanı, Fenerbahçe Parkı'nın girişinde kocaman vardı mesela bir tane. Hem Bizans İmparatorları'nın rengiydi erguvan, elbette İstanbul'a özgü olacaktı. İngilicesinin Judas Tree olmasından şüphelenmiştim ama olurdu öyle. Sonra birçok başka şehirde de gördüm erguvan. Fransız botanist Louis Antoine de Bougainville'den adını alıp Brezilya'dan tüm dünyaya yayılan begonvili Marmaris'te görünce şaşırmıyordum ama; saçmalık... Bir başka hocamız kardiyomegaliden bahsederken konuyu Marathon Savaşı'na getirmişti ama gerçekten hatırlayamadım isimlerini. Kötü bir öğrenciydim ben. </p><p><br /></p><p>Mesela Cemil Taşçıoğlu bize hastayı muayene etmenin kapıda görmeyle başladığını, semiyolojinin temelini ne kadar da güzel anlatmıştı. Çok da güler yüzlü bir insandı. Şansıma beşinci sınıf dahiliyede onun grubuna düşmüştük. Geçen sene öldü Cemil Hoca. Ülke sınırlarında bilinen ilk Covid-19 vakasını muayene ediyordu, maske takmıyorduk o zamanlar. Aldı virüsü, epey ağır geçirdi. Her türlü deneysel ilacı da üzerinde denetti; olmadı...</p><p><br /></p><p>Bizim zamanımızda dördüncü sınıf dahiliye stajını bitiren okulu bitirmiş sayılıyordu, şimdi nasıldır bilemiyorum. Aylarca teorik-pratik bir sürü ders gördükten sonra ilk gün yazılı sınav ertesi günü sözlüyle geçirirdik. Önce sizi alırlar bir hasta başına bırakırlar ve yarım saat vakit verirlerdi. Siz anamnez ve muayeneyi bitirir ilk hocayı beklerdiniz. Oradan da aşağı iner öğleden sonra iki başka hocanın langır lungur sorduğu soruları cevaplar akşam saatlerinde tükenmiş bir şekilde çıkardınız odadan. Bazı habis hocalar vardı misal ağzınızla kuş tutsanız geçemezdiniz. Ama ben şanslıydım, beni önce özel odada kalan bir hastaya götürdüler; sene 2001, üniversitede özel oda büyük olay! Üçüncü dakika servis viziti ekibi geldi ve bir asistan takır takır vakayı anlattı ekibe, onlar çıktı hasta "bizim MR randevumuz var, gitmemiz lazım buzdolabında kiraz var yersiniz" dedi ve gitti. Odada ben, kirazlar ve şaşkınlığım... Yarım saat dolunca Melih Aktan geldi durumu anlattım, o da karşılıklı kiraz yerken vakayı anlattırdı bana. Geçtiğimi söylememe gerek yok sanırım. İki sene sonra hematolojide onun interni olmuştum tam bir ay boyunca. Laboratuarda yanına oturtup tek tek hücreleri de anlatmıştı, bir çok şanlı profesörün tepegözden sunum yaptığı günlerde powerpointte sunum hazırlamayı da göstermişti. Melih Hoca da Covid'den öldü geçen ay... Tüm bu olanlara çok kızgınım.</p><p><br /></p><p>Tam kapanmada işten dönünce atıyorum hemen kendimi tepelere, erguvanlar geçiyor artık; mor salkımlar da. <a href="https://open.spotify.com/track/1KjHUPtjWdsJN33OvzOLQL?si=8dccd7f4902c4c60">Leylaklar</a> tek tük görünüyor. Süs kirazı modası var bir kaç yıldır. Bir sürü yabani bitki öğrendim: yaban kerevizi, nakkaş sarmaşığı, çakşır... Akasyalar ve gül zamanı başladı. Sonra yürürken çalıların ardından bir ses duydum: "Hişt! Hişt!"</p><p><br /></p><p><i><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">Hişt hişt!</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">Hişt hişt!</span><br style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "Source Sans Pro", sans-serif; font-size: 16px;">Hişt hişt!</span></i></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-45853156104194715572021-03-21T20:43:00.005+03:002021-03-21T20:43:43.053+03:00ah giden gençliğim<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihe6OL89GuOQq172mV8zQS2NWi8-QvvSOR-bUjzn59k0Oe-FcA4k6AyfJpo3KgJW_fNbGP2f_jjA_jUY8QYcHhUHEsDwQfw9bjmQ5zAdGDYRrzlm0VO1jzn_JudAjOZ-v0ES5JVpN9-W4/s268/ad.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="268" data-original-width="182" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihe6OL89GuOQq172mV8zQS2NWi8-QvvSOR-bUjzn59k0Oe-FcA4k6AyfJpo3KgJW_fNbGP2f_jjA_jUY8QYcHhUHEsDwQfw9bjmQ5zAdGDYRrzlm0VO1jzn_JudAjOZ-v0ES5JVpN9-W4/s0/ad.jpg" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>Son bir senenin en büyük kazancı Mubi oldu benim için sanırım. Neredeyse her gün bir film seyrediyoruz hanımla, çok çok güzelleri de çıkıyor entel olacağım derken gayet traş olanları da. Klasikler de var dumanı üzerinde tüten tazeler de. Sinema salonlarında gişe rekorları kıranlar da var adı sanı duyulmamışlar da. Az bilinen, yeni çekilmiş ve çok güzel bir örneği biraz önce izledim: Türkçe adıyla Ergenler Fransa'da bir kasabadaki iki kız arkadaşın (Anais ve Emma) 13-18 yaş arasını kesitlerle takip eden harika bir belgesel. Kızlardan birisi okulda daha başarısız, ailesi daha problemliyken diğeri bir tık daha üstü. Sonra birisi meslek lisesine gidip biraz da ite kaka hemşirelik okumaya Limoges'a giderken diğeri cool ortamlarda devam edip Paris'e sinema okumaya gidiyor ve belgesel de sona eriyor. Ergenliğin sadece şiddet, uyuşturucu ve seks değil de "hoca bana taktı abicim", "bak şu çocuk da ne tatlıymış" gibi dertlerden oluştuğunu bize hatırlattığı için de ayrıca sevdim. Gösterimden kalkmadan izleyeyim diyorsanız irtibata geçin benimle de 30 gün ücretsiz deneme linki göndereyim.<p></p><p><br /></p><p>Tam da liseden en yakın arkadaşımla bir vesile nedeniyle sık sık iletişime geçtiğimiz bir döneme denk geldi ayrıca. Sonra düşündüm, lisede çok yakınken o Ankara'ya ben İstanbul'a gittim ama yıllarca sık sık görüştük hatta 24 yaşındayken harika bir yaz tatili yaptık. Sonra iş hayatı girdi araya ve görüşmeler gittikçe azaldı. Benim yolum Ankara'ya düşmüşse toplantı vs aralarında iki bira için ancak zaman bulabildik, sonra o bir aktarma vesilesiyle uğrayıp nikah şahidim oldu. En son iki sene önce İstanbul'da yine bir toplantı sonrası görüştük, gece yarısını epey geçmişken hala Hilton'un lobisinde sohbet ediyorduk. Sonra o başardı ve kapağı yurtdışına attı. Ben beceriksizce kaldım...</p><p><br /></p><p>Acaba Anais ve Emma ne yapacak? Bir daha görüşecekler mi, birbirlerine mesaj atacaklar mı? Anais hemşire olup kasabasına mı dönecek? Emma artık bir Parisien mi olacak? Muhtemelen bilemeyeceğiz. Ama ne şanslılar ki o beş yılları kayıt altına alındı.<br /> </p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-88131078066199395752021-01-31T19:12:00.000+03:002021-01-31T19:12:14.253+03:00içimi acıtan şarkılar<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGShAuL1_R7AgCsAOXaKveDonj2R0WarKU3CJ8yrpISkbCsD5Ow0lQcj2fN-tugiIcsnkzlwgyGqhdOV1Mns38C3kqOxeG1Lo2YndYjkvLrzz-ukc9E4LhklgvmTyH-jJwboztHJ1wNN0/s2048/IMG_2457.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1536" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGShAuL1_R7AgCsAOXaKveDonj2R0WarKU3CJ8yrpISkbCsD5Ow0lQcj2fN-tugiIcsnkzlwgyGqhdOV1Mns38C3kqOxeG1Lo2YndYjkvLrzz-ukc9E4LhklgvmTyH-jJwboztHJ1wNN0/s320/IMG_2457.JPG" /></a></div><br /><p></p><p>Hafta sonu bir rutinimsi oluştu: öğlen vakti bluetooth hoparlör ve Spotify'da sakinleştirecek bir müzik eşliğinde yatağa uzanıp yarı uyku yarı uyanıklık arasında Araf'ta asılı duruyorum. Bu esnada geçmişte gittiğim yerler de gözümün önüne geliyor bazen. Şarkılar için genelde<a href="https://open.spotify.com/user/issanat" target="_blank"> İş Sanat'ın listelerini</a> kullanıyorum, hararetle tavsiye ederim; çoğu zaman kurtarıcı gibi yetişiyorlar. Bazen de hafta içi gün içerisinde denk gelip beğendiğim ve Shazam'dan el alıp öğrendiğim kişi/grupların diğer şarkılarını dinliyorum. Bu noktada bir parantez açmam lazım: bu şarkılar genelde "kedi sesli" diye tabir edebileceğimiz hanımefendilere ait oluyor ve ben genelde isimlerini ilk defa duyuyorum. "Bu kimmiş ya?" diye arattığımda benim dışımda sanki herkes tanıyormuş gibi bir his oluşuyor. Misal ben bugün adını duyuyorum ama kendisi yedinci albümünü çıkarmış ve üç kere de İstanbul'da konser vermiş, tam "ben adını ilk defa duyuyorum millet konserine bilet alıyor" durumu. Bu arada sanırım son para verip aldığım albüm <a href="https://open.spotify.com/album/6GjwtEZcfenmOf6l18N7T7" target="_blank">Kid A</a>, çıkmasını merakla beklediğim de <a href="https://open.spotify.com/album/2MRRlbTlm88e3OhsogOomM" target="_blank">Delinin Kızı</a>. Düşünün gündemden ne kadar uzağım...</p><p><br /></p><p>Neyse geçen gün tam arabayı park ederken bir <a href="https://open.spotify.com/album/2t2sAWQl1NwwHy793LyEfR?highlight=spotify:track:52X0pEfTb5zmGYK2Yuaq6i" target="_blank">Famous Blue Raincoat</a> cover'ı başladı, mis gibi bir kedi sesi, şarkı zaten güzel ötesi. Sağolsun Shazam ismi iki saniyede verdi: Marissa Nadler. Geçen haftaki Araf seansının playlisti de onun şarkılarıydı. Bir esnada güzel güzel uyurken tam <a href="https://open.spotify.com/track/3k31rfk2t7oGExEIHaJs1U" target="_blank">şu şarkı</a> çalarken bilinçdışı taştı ve kendimi Flatiron'ın önünden geçip, defalarca beklediğim kırmızı ışıkta durup oradan da taaa yukarı Central Park'a giderken gördüm ve dehşet içinde uyandım. Muhtemelen bir daha asla New York'a ayak basamayacağım, Clinton Street'i arayamayacağım, belki yeni hiç bir ülke/şehir göremeyeceğim. Covid-19 bir yandan, uçan döviz kurları öteki yandan. Gençleşmediğim gerçeği ta tepeden... Nasıl bir hayal kırıklığı ile uyandım anlatamam. Ömrümden her gün biraz daha gidiyor ve ben seyretmekten başka hiç bir şey yap(a)mıyorum. Biliyorum bir an gelecek ve kafamı duvarlara vuracağım. Şu an sadece panik halinde içimden çığlık atmakla yetiniyorum... </p><p><br /></p><p>Not: New York severlere/özleyenlere avunmaları için önerimiz de mevcut, <a href="https://www.netflix.com/title/81078137" target="_blank">Pretend It's A City</a></p><p><br /></p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-89490983044510794512020-09-26T21:50:00.001+03:002020-09-26T21:50:10.511+03:00şu an japonya'da olmam gerekirken humus ve börülce salatası yaptım<p> Denklem basit. Şu an Tokyo'da küçük bir otel odasında jetlagin, bilmediğim harflerle yazılmış tabelaların arasında dolaşmanın ve son yediğim ramenlerin de etkisiyle uyuyor olmam gerekirken humus ve börülce salatası yaptım. Niye böyle oldu herkesin malumu. Biz halbuki ocak ayında çok ucuza bilet bulmuşuz diye sevinip son üç yıldaki seyahatlerden sonra artık sokaklarında LC Waikiki torbalı insan görmek istemediğimiz konusunda kararlıyken (sırasıyla Gürcistan-Ermenistan-Belarus-Ukrayna-Moldova) evden çıkamamak da varmış. En azından bilete verdiğimiz paranın %10 fazlasını ekleyip voucher verdiler. </p><p>Halbuki o kadar da dersime çalışmış, hanımın Yunanca sınıfındaki Japon arkadaşın annesini ziyaret etmeye bile karar vermiştik. <a href="https://www.netflix.com/title/80113037" target="_blank">Midnight Dinner: Tokyo Stories</a> ve <a href="https://www.netflix.com/title/80132738" target="_blank">Samurai Gourmet</a> izleyip notlarımızı da almıştık.</p><p>Neyse... Borgen izlemeye devam edeyim ben. 2010 yılının İskandinav demokrasisini seyredip Kopenhag görüntülerine iç çekeyim. Yarın da suşi isteriz eve...</p>hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-74202865379144199462020-07-25T23:04:00.001+03:002020-07-25T23:04:20.541+03:00de ki işte<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Sz3893arJ9QAitHdYqsEQo7dZw8URPK5HkQzxG5sNg1noILBw-ep22oSfSAgolHV6G3wjdQLqKom8JZqM5mWfXf3PZQOY-HfZqef2qk9PtDebRPtv41GRoaidsf2zuscLTUQBgTvAS8/s1600/AD.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="607" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Sz3893arJ9QAitHdYqsEQo7dZw8URPK5HkQzxG5sNg1noILBw-ep22oSfSAgolHV6G3wjdQLqKom8JZqM5mWfXf3PZQOY-HfZqef2qk9PtDebRPtv41GRoaidsf2zuscLTUQBgTvAS8/s320/AD.jpeg" width="242" /></a></div>
<br />
Benim çok eski bir alışkanlığım var, belki de bağımlılık demek daha doğru olacak: televizyon karşısında uyuyabiliyorum, o yoksa da mutlaka bir ses oluyor. Zamanında ikame ürün radyoydu şimdi sağolsun Spotify var. Sene 1995 veya 1996 olmalı, radyo açık uyuyabildiğim gecelerden birinde taşra şehrinin yerel radyosunda bir program başlıyor. Sunucu kadın o zamana kadar hiç alışık olmadığım bazı metinler (şiir?) okuyor. Mesela okuyup yazmaya başlamadan önce evdeki tüm yazılı malzemeden ve yazma malzemelerinden kurtulmayı anlatıyor bir metin, bir başkası ise kuruyemişleri yeme sırasından. Oldukça şaşırıyorum ve bir şekilde aklıma kazınıyor bu metinler, şimdi var mıdır acaba o taşra şehrinde bu metinlerin okunduğu bir yerel radyo programı?<br />
<br />
Bir veya iki sene sonrası elime nereden ve nasılsa hatırlamıyorum Oruç Aruoba kitapları geçti. Bir tanesindeki ilk şiirler benim o gece hafızama yerleşenler. Kitapta bir de gravür var: Dürer'in Aziz Hieronymus Çalışma Odası'nda... Sonrası ise üç bölümde haikulardan oluşuyor. İlk bölüm DE ölümden bahsediyor. O güne kadar ölüm pek de yakınımdan geçmemişti; uzak akrabalar, çok uzak geçmişte yakın akrabalar, bir de ilkokul sıra arkadaşımın üniversitenin ilk günlerinde intihar ettiğini duymam. Ölüm sanki ideolojik veya hayatı anlamlandıran bir şey olarak gelmeli diye düşünüyordum o yarım aklımla. Haikuları da öyle okudum, kafamda buna göre evirip çevirdim. İkinci bölüm Kİ tam zıt (ya da iç içe) bir konuya geçiyor: yaşam. Şimdinin kişisel gelişim kitapları, özlü ve sahte Mevlana sözleri ortalığı doldurmadan önce dört satırlık, beş kelimelik Oruç Aruoba şiirleri okur "vay be, ne kadar da doğru" der, Tekel biramızdan, Buzbağ şarabımızdan veya vişne suyuyla içilebilir hale getirdiğimiz Tekel votkamızdan bir yudum alır anladığımızı sanırdık yarım aklımızla. Halbuki bir halt anlamazdık. Ama esas ucundan bile anlamadığımız son bölüm İŞTE felsefe ile ilgiliydi.<br />
<br />
Sonra o Oruç Aruoba kitapları geldiği gibi gitti, neredeler acaba bilmiyorum. Bir on beş sene yaşadım, ölümle de sık sık tanıştım. de ki işte hiç aklıma gelmedi neredeyse. 2011 yılında iş için Paris'e gitmiş bir gün de kaçıp kendime ayırmıştım. Petit Palais'ye uğradım ve şansıma Dürer'in gravürleri sergisine denk geldim. Aziz Hieronymus Çalışma Odası'nda da oradaydı ve Oruç Aruoba geldi aklıma. Eve dönünce tam da bir taşınma sonrasında olmanın avantajını kullanıp kitaplığa el attım ve sadece uzak'ı bulabildim. Neyse ki hanımın çeyizinde tüm serisi vardı.<br />
<br />
Bildiğiniz üzere Oruç Aruoba'yı 31 Mayıs'ta kaybettik. Haberin üzüntüsüyle kitaplarını şöyle bir elden geçirdim, mesai harcayıp baştan okumak lazım. de ki işte'ye fazladan zaman ayırdım, böylece 25 sene önceki "ben"i de değerlendirme şansım oldu. Bir kere ölüme daha farklı bakıyorum. O genç, anlamlı ölüm imgesi gitmiş yerine hastalık, kaza ve hesaplaşma gelmiş. Artık daha bir yakın, belki kapının ardında bekliyor, fakat şu yazanlara uzağım hala; belki bir yirmi beş yıl sonra:<br />
<br />
Kişi, tek yaşam olanağını ölümde görüyorsa;<br />
görebiliyorsa özgürdür.<br />
<br />
Kişinin özgür olabilmesi, ölümdür.<br />
<br />
Ölüm, özgür olabilmektir.<br />
<br />
"İnsan ölümlüdür"<span style="background-color: white; font-family: "Fira Mono";">– </span>ama, ölümü hep belli bir insan;<br />
bir kişi yaşar; çünkü ölen insan, hep, şu belli insandır;<br />
kişidir.<br />
<br />
Ölüm, kişi olabilmektir.<br />
<br />
Yaşam haikuları artık daha bir tanıdık geliyor, çünkü yıllar önce okuduklarımın hemen hepsini yaşamışım. Tabi bunları yazdığında Oruç Aruoba hemen hemen benim yaşımdaymış. Yani yaşamayı geçip bir de böyle güzel metne dökebilmiş. Benim aradaki yıllarım ise zaten aşağıda anlatılan gibi olmuş-hepimizinki gibi:<br />
<br />
<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: "Fira Mono"; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yaşamının inişleri çıkışları olacak gerçi</div>
(bir gün öyle, bir gün böyle…);<br />ama, göreceksin ki, yaşayacağın temel oluşum,<br />düşüş olacak: yeteneklerinin daralması;<br />yapabileceklerinin azalması; yaşama yürüyüşünün<br />tık-nefes kalması – yaşam yolunun kısalması…<br />
<br />
Yaşarken, sürekli, düştüğünü göreceksin –<br />çeşitli yüksekliklerden çeşitli derinliklere…<br />
<br />Yaşamın, düşüşün olacak<br />Yaşarken düşeceksin.<br />
<br />Ama bu demek değildir ki yaşamın boşunaydı; önce<br />
yükselip sonra düşerek, bir hiç oldu: Zaten, bu<br />
yüksekliklere çıkıp, bu derinliklere düşmen, senin<br />
yaşamının getirdiği zorunluktu- sen, sen olarak,<br />
ancak ve zorunlu olarak, o yüksekliklere çıkıp,<br />
ancak ve zorunlu olarak, o derinliklere düşebilen<br />
olacaktın – oldun da, oluyorsun da,<br />
daha da olacaksın.<br />
<br />
Yaşamın, zaten, buydu;<br />
bu olacak<br />– sen, zaten, busun;<br />bu olacaksın<br />
<br />O yükseklikler ne denli yüksek,<br />o derinlikler ne denli derin olmuşsa, olacaksa,<br />yaşamın da o denli yüksek, o denli derin olmuş<br />– olacak – demektir.<br />
<br />Yaşamın, yüksekliklerin ile derinliklerin arasında<br />gidip<br />gelecek.<br />
<br />
Yaşamın<br />
yüksek ve derin<br />
olacak<br />
<br />
Felsefe kısmı ise hala bana çok çok uzak, belki yaşlanınca merak salarım. Son olarak çok çok uzak bir zaman önce yazmaya başladığım blogda, çok çok ender yazmamla ilgili bir mazeret koyayım rahmetliden:<br />
<br />
<div style="border: 0px; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yaşamı yazmaya kalkıştığında, sıkıntıya düşersin hep:<br />yaşadığın, yazıya gelir gerçi; ama, yazıldığında içine gireceği- girdiği – biçim, aykırılığı, çelişmesi, zıtlığıyla, seni huzursuz eder, sana sıkıntı verir.</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yaşadığını, yaşadığın biçimiyle, yazıya dökemezsin, dökülür, gider…</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yaşadığını yazamazsın.</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yazdığın da, yaşadığın değildir.</div>
<br />
<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: "Fira Mono"; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yaşarsın belki; ama yazamazsın ki:<br />Yazarsın belki; ama yaşamamışsındır ki…</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: "Fira Mono"; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
Yazdığın, yaşamadığındır-<br />yaşadığın, yazılmadan kalır;<br />yazılmadan geçer.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; font-family: "Fira Mono"; margin-bottom: 1.5em; outline: 0px; padding: 0px;">
<br /></div>
hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3510562594450285806.post-59123188611655615452020-03-14T18:39:00.003+03:002020-03-14T18:39:16.058+03:00mahşerin en yeni dördüncü atlısı: covid-19<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';">Öğrenciyken de mezun olduktan sonra da bulaşıcı hastalıklar hep ilgimi çekti. Sonuçta gözle göremediğimiz bir mikroorganizma vücudumuza girmenin yolunu geliştirip içeri giriyor, kendini çoğaltıyor ve bizi hasta ediyor. Eğer başkalarına da bulaştırabilirse ne mutlu ona, hele bunu kolay yoldan ve çabuk bir şekilde yaparsa duble mutluluk. Eğer bencil değilse aslında bulaştığı kişiyi öldürmeyip bir ömür onunla yaşayıp, kendine bulaşacak başka canlılar bulması da daha mantıklı olur.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';">Bizi hasta eden binlerce mikroorganizma var, kiminin adını bile bilmiyoruz ama kimini ezbere sayabiliyoruz. Bir yandan da yenileri gündeme geliyor. Her sahneye çıkanla birlikte tedaviler, aşılar, önleme yöntemleri de diğerlerinin yanına ekleniyor.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';">İnsanlık tarihi açısından salgınları önemli buluyorum. Mesela sınıf atlamak öyle kolay değildir denir ya, on kuşak gerekir. İşte dünyayı kavuran bir salgına denk getirirseniz ve de hayatta kalırsanız, bir anda sınıf atlama şansınız ortaya çıkar. Salgınlar demokratiktir bir yandan. Sizin yıllarca övdüğünüz “en akıllı”, “en beyaz”, “en güçlü”, “en zengin” gibi sıfatlar bir gecede mezara gömülebilir. Genetiğimiz-bağışıklık sistemimiz uygunsa yaşarız, hatta bazen var olan defektler yaşama şansını artırır (bkz. Orak hücreli anemi). “Her kriz bir fırsattır” diyenleri doğrularcasına ortaçağ Avrupasında veba salgınları sonrası nüfus yarı yarıya düşmüşken maaşlar da iki katına çıkar. Hayatta kalabildiyseniz tabi...</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';">Yine bir salgınla yaşıyoruz. Dünya tarihinde bir dönemecin tam içindeyiz sosyal medya sayesinde yaygın haber ağımız sağolsun. Bu dönem de sağ salim bitip yaralar sarılınca yeni bir dünyada yaşayacak sağ kalanlar. Çalışma dinamikleri, sağlık sistemleri, ekonomik göstergeler, açık sınırlar, kapanan ülkeler derken hepsinin kuralları baştan yazılacak. Bize de izlemesi düşecek. Aslında bakılırsa harika bir deneyimin daha çok başındayız.</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';">Ha bu arada: ellerinizi yıkamayı unutmayın!</span><span style="font-family: Calibri; font-size: 12.0000pt; mso-bidi-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-font-family: SimSun; mso-spacerun: 'yes';"><o:p></o:p></span></div>
hirondellehttp://www.blogger.com/profile/13598501904389662160noreply@blogger.com3