31.01.2021

içimi acıtan şarkılar

 


Hafta sonu bir rutinimsi oluştu: öğlen vakti bluetooth hoparlör ve Spotify'da sakinleştirecek bir müzik eşliğinde yatağa uzanıp yarı uyku yarı uyanıklık arasında Araf'ta asılı duruyorum. Bu esnada geçmişte gittiğim yerler de gözümün önüne geliyor bazen. Şarkılar için genelde İş Sanat'ın listelerini kullanıyorum, hararetle tavsiye ederim; çoğu zaman kurtarıcı gibi yetişiyorlar. Bazen de hafta içi gün içerisinde denk gelip beğendiğim ve Shazam'dan el alıp öğrendiğim kişi/grupların diğer şarkılarını dinliyorum. Bu noktada bir parantez açmam lazım: bu şarkılar genelde "kedi sesli" diye tabir edebileceğimiz hanımefendilere ait oluyor ve ben genelde isimlerini ilk defa duyuyorum. "Bu kimmiş ya?" diye arattığımda benim dışımda sanki herkes tanıyormuş gibi bir his oluşuyor. Misal ben bugün adını duyuyorum ama kendisi yedinci albümünü çıkarmış ve üç kere de İstanbul'da konser vermiş, tam "ben adını ilk defa duyuyorum millet konserine bilet alıyor" durumu. Bu arada sanırım son para verip aldığım albüm Kid A, çıkmasını merakla beklediğim de Delinin Kızı. Düşünün gündemden ne kadar uzağım...


Neyse geçen gün tam arabayı park ederken bir Famous Blue Raincoat cover'ı başladı, mis gibi bir kedi sesi, şarkı zaten güzel ötesi. Sağolsun Shazam ismi iki saniyede verdi: Marissa Nadler. Geçen haftaki Araf seansının playlisti de onun şarkılarıydı. Bir esnada güzel güzel uyurken tam şu şarkı çalarken bilinçdışı taştı ve kendimi Flatiron'ın önünden geçip, defalarca beklediğim kırmızı ışıkta durup oradan da taaa yukarı Central Park'a giderken gördüm ve dehşet içinde uyandım. Muhtemelen bir daha asla New York'a ayak basamayacağım, Clinton Street'i arayamayacağım, belki yeni hiç bir ülke/şehir göremeyeceğim. Covid-19 bir yandan, uçan döviz kurları öteki yandan. Gençleşmediğim gerçeği ta tepeden... Nasıl bir hayal kırıklığı ile uyandım anlatamam. Ömrümden her gün biraz daha  gidiyor ve ben seyretmekten başka hiç bir şey yap(a)mıyorum. Biliyorum bir an gelecek ve kafamı duvarlara vuracağım. Şu an sadece panik halinde içimden çığlık atmakla yetiniyorum... 


Not: New York severlere/özleyenlere avunmaları için önerimiz de mevcut, Pretend It's A City


2 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Dur, yavaş, sakin! Sıfırdan yüze çıkmayalım iki saniyede (ya da tam tersi, bu durumda inmek daha uygun kaçar..) Covid'in Allah belasını versin ve döviz kurunun da, birikimlerimizin erimesinin de.. Ama o seyahate çıkılacak. Umut da olmazsa, ne kalır?
Bak bana... Daha bugün kafayı sıyırdım ne yazdım bloğa, ben ciddiyim ve F.'a "gelen gelir, gelmeyen kalır, ben gidiyorum" dedim. Neyim var neyim yoksa ortaya koyacağım çünkü evet yaşlanıyoruz ve hayatta bi nane yapamamış olmadan göçüp gitmek istemiyorum. Ha yapılabilecek daha neler vardır ama ben seyahat etmeyi seçtim, bunu koydum listeme çünkü şu dünyaya neden geldik korusunun da, ben bu hayatta bişey öğrendim'in de, gördüm algıladım'ın da hepsinin benim için cevabı seyahat.... Olacak inanıyorum. 4 sene verdim kendime (corona da biter, ekonomi de düzelir inan).
Müzik konusuna geri gelip yazmam lazım, kolundan çekiştiriliyorum....

hirondelle dedi ki...

bilmem belki de umudum kalmadı artık. bu çöplükte her geçen gün daha da tüketiyor beni. rotana gelince 4 yıla çok şey değişir, açık sınırlar kapanır kapalılar açılır, korona biter aşılar olunur. çok uzak geliyor bana şu an. ermenistan'a gürcistan'dan geçersin-biz öyle yaptık. myanmar kara sınırları kapalı, dün yine darbe oldu.

şöyle bir kitap var, gerçi blogdu zamanında baktım kapanmış. https://www.hepsiburada.com/istanbul-dan-istanbul-a-bir-dunya-seyahati-ali-eric-pm-kcinius35026 şans eseri ilk etap sonundaki sunumu izlemiştim land rover'ın bir kıtadan diğerine gitmesini beklerken istanbul'a gelmişti. bakıp bakıp road trip hayalleri kurardım haritaya. bilmem belki tekrar olur?