25.02.2009

oligarklar çocuklarını yiyor

Ne zaman 3 büyüklerden birinin başı sıkışsa, işler kötü gitse hemen takımın başına son dönemde Anadolu takımlarında kendini göstermeye başlayan çiçeği burnunda teknik direktörler getirilir takımın başına. Camianın çocuğu bir kenetlenme, bir heyecan getirir takıma; eski güzel günler geri dönüyordur: kah "2000 ruhu" olur bu kah "kolej takımı" ya da "107 gollük takım".

Aslında dönen birşey yoktur. Genç teknik adamımız yuvasına geri dönmüştür ama kurtlar sofrasıdır orası. Kendisini kucağına oturtup manüpile etmek isteyen çakal doludur ortalık. Nitekim balayı kısa sürer, kazanılamayan bir şampiyonluk veya beklenmeyen bir yenilgi ipini çeker camianın çocuğunun. Bu genç arkadaş da Anadolu yollarını tutup duraklayan kişisel gelişimine devam eder; bir gün döneceğim İstanbul, dönüşüm muhteşem olacak da der içinden belki.

Bir tarafta Herr Feldkamplar, Mister Zicolar, Mösyö Tiganalar bir tarafta Rıdvanlar, Rızalar, Bülentler vardır. Hangisinin başarılı olup istediğini yapacağı burdan belli değil midir zaten?

Şimdi sıra Bülent Korkmaz'da. Adnanlar kendilerini kurtarmak için onu sürdü aslanların önüne. Belki başarılı olacak Bülent Korkmaz. Hem ligi hem UEFA Kupası'nı kazanacak. Ama seneye yeri garanti olacak mı gerçekten? İşine karıştıramayabilecek mi yönetimi?



Günün sözü: Devrimler kendi çocuklarını yer.

23.02.2009

Sen ne güzel abimizdin-3

"Ne var ki, 'ada'ya sığınma da kurtaramamıştır Sait Faik'i: Aralarında 'seyirci sıfatıyle' yaşadığı sürece sevdiği insanların, 'namuslu' sandığı insanların, iş ekmek gelince nasıl insafsız, nasıl kötü olabildiklerini görmüştür. Müthiş bir düş kırıklığı ve işte sonuç: 'Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.' ..."
Sait Faik'in Hikâyeciliği, Fethi Naci, 'Sait Faik'in İstanbul'u', ss. 105-109, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mayıs 2003.

21.02.2009

Sen ne güzel abimizdin-2


Bu adamın 33 yıllık yaşamında yaptıklarının onda birini yapsam ne dolu dolu hayat yaşamışım derim. Meksika Devrimi'ne, Birinci Dünya Savaşı'nın birçok cephesine, Bolşevik Devrimi'ne tanıklık edip yazmak, ABD'de sosyalizm adına kavga etmek, tanımadığın ülkelerde hapis yatmak. Sen ne güzel abimizmişsin John abi...

18.02.2009

kurtlarla dans


Piyano çalıp Fransızca konuşan ve de kurt besleyecek kadar çatlak bir hatun. Eh daha ne olsun? İki kere gelecekti direkten döndü; ölmeden önce yapılacaklar listem yoktur ama bu kadını dinlemeden bu dünyadan göçersem biraz boşa yaşamışım demektir...

uzak ne kadar uzak?


Haritadaki yer Uzak Doğu. Peki gerçekten uzak mı bize? Kültürel ve mesafesel olarak evet. Peki Orta Doğu neresi? Kime göre orta? Nedir dilimizdeki bu batı yerleşikliği?


Sayın GÖ, bu yazıyı okuduysanız ne mutlu bana. Herşey için tekrar teşekkürler. İyi ki varsı(dı)nız...

15.02.2009

2001'den 2009'a 14 şubat


2001 14 Şubat'ı. Her halde çok soğuk değildi düne göre. Şenesenevler'de hayatımın en büyük pencereli ve asla ısınmayan evindeyim. Televizyon karşısında rahat bir kanepe, televizyonda Galatasaray-Deportivo La Coruna maçı. Ben o mavi kanepede değilim ama, sebep malum. Ertesi gün gördüm Suat'ın doksana astığı topu, açılan "Only You" pankartını. Bok var sanki bir daha görebileceksin öyle bir Galatasaray'ı...


2009 14 Şubat'ı. Hava buz gibi. Şişli'de hayatımın en yüksek tavanlı ve en çok ayrılık yaşadığım evindeyim. Televizyon karşısında götümün şeklini almış bir kanepe, televizyonda Antalyaspor-Galatasaray maçı. Ben kanepede yayılıp boktan bir maç seyrediyorum; hatta ilk yarısında uyukluyorum.


8 senede Lucescu'dan Skibbe'ye, La Coruna'dan Antalya'ya, Şenesenevler'den Şişli'ye gelen bir hayat. Tek ortak nokta hikayenin malı bendeniz ve Emre Aşık Hasan Şaş ikilisi.


Özel istek: Tanıl Bora'dan sevgililer gününde futbolseverin meşakkatli mücadelesi konulu yazı.

14.02.2009

makarna


Makarnalar alınır kaynayan suya dökülür. Suya azıcık tuz. Çok pişirmeden makarnalarımız süzülür. Sonra üzerinde zeytinyağı gezdirilir. Son aşama sos; tercihe göre değişir. Misal canım yoğurt, kuru nane, pul biber, çörek otu dörtlüsü çekti...

Sen ne güzel abimizdin-1

Bir tekne, kitaplar, yaşanmış maceralar, görülmüş adı bile bilinmeyen yerler. Bir de kavgası verilen düşünceler. Sen ne güzel abimizdin Jack abi.

12.02.2009

dostoyevski okuyan mağara adamı


Öğrendik ki Gennaro Gattuso her maç öncesi tuvalette Dostoyevski okurmuş. Gavurun topçusunun ritüeli bile farklı anasını satayım...


Tanıl Bora futbolcu olmak isteyen oğluna yeteneksiz olduğunu söyler, cevap şaşırtıcıdır: Ben de Gattuso olurum o zaman. Keşke daha çok Gattuso olsa...

11.02.2009

Demokrasi bir milletin kendine yakışanı giymesidir



Bir yanda nerede görev yaptığı açıklanmayan eski bir Mossad ajanı diğer yanda Sabra ve Şatilla kasabı. İkisi de zafer ilan etti. Seç, beğen, al, kullan.

10.02.2009

yokluğunda çok kitap okudum

Yalan... Kitap falan okuduğum yok, sünger oldum hatta Sünger Bop.

En son bitirdiğim kitap? Hatırlamıyorum... Ne zaman okudum? Bilmem... Bitmeyen Kavga'yı okuyorum ama bitmedi gitti. Ama konuyu fotoğrafa bağlarsak evet Gisele okusun "the personality of man"i ben de kedi olayım.

8.02.2009

yesterday

şirket toplantıları, şirket kültürü, patron şirketi, eğitimler, rozetler, siktiri boktan yöneticiler. 10 saat sonra evimdeyim ve boktan geçen bir hafta sonunda evimde olup daha boktan bir durumla yüzleşeceğim. karaciğerim iflas bayrağını çekti. gidip de gelmemek dönüp de bulmamak var be blog. hakkımızda hayırlısı budur belki...

6.02.2009

mırk

Ah o kedi ben olsaydım mıkır mıkır yapsaydım
Vız gelirdi herşey bana yeter ki sen bana varsaydın


4.02.2009

20.05.2009


O gece yerimiz belli. kendime güzel bir doğumgünü hediyesi. Elimdeki fazla bilet için pazarlıklar başlamıştır.

2.02.2009

How i met your mother/father/sister/uncle etc

How I Met Your Mother’ın bir bölümünde birbirleriyle nasıl tanıştıkları anlatılıyordu. Lilly-Marshal-Ted üçlüsü üniversitede tanışırken Barney’nin ekibe katılışı bar tuvaletinde pisuvarın önünde oluyordu.

Ben de geçmişe baktığımda topu topu 8-10 insanı barındırıyorum dost listemde; nereden bulmuşum bu adamları/kadınları dediğimde de 2-3 adres çıkıyor karşıma: 1989 yılında hazırlık sıralarında başlayan dostluklar, üniversite boktan geçen 6 yıl sonunda elde kalan 2-3 isim, sözlükten tanışılan tek tük “suser”... Ha bir de dinleyici olarak yola çıkıp peşlerine takıldığım Libero ekibi var...

Gayet kısır geçmiş anlaşılan benim tanışma senaryolarım. Düşünün aradan 20 yıl geçmiş ben almışım karşıma Kurt’un veletlerini başlıyorum hikayeye “çocuklar biliyor musunuz biz babanızla nasıl tanışmıştık: sene 89 aylardan eylül. Koydular bizi hazırlık A’ya bir baktım babanız da orda. neyse geçti yıllar tanıştık kaynaştık verdik alkolün geyiğin dibine yıllar içinde. Hiç unutmam bir gün...” E bunu Berkecan’ın veletlerine de yapacağım tek fark sene ve yer isimleri değişecek. Çok kısır çoook. Ha bak Triballe olsa farklı durum: “Çocuklar, o zamanlar ekşi sözlük diye bir site vardı, siz bilmezsiniz 2012’de kapattılar dükkanı. Neyse askere gitme hazırlığındayım arayıp tarıyorum baktım babanız sürünüyor Diyarbakır’da sefil astek. Bir mesaj attım hayatım kaydı anasını satayım kurtulamadım bu babanız olacak adamdan.” Bak iyi dizi çıkar bu işten.

Zaten dost denilen adam bardan yoldan bulunmaz ona biz başka şey diyoruz. Düşündüm belki tribünden, dernekten, partiden, klüpten bulunabilir. Ortak bir ilgi, ortak bir kullanım alanı lazım kısacası. Gerçi yaş geçtikçe huysuzlaşıyoruz, kolay kolay sokmuyoruz kimseyi yaşamımıza. Ama yıllar geçer yerleşiriz bir sahil kasabasına buluruz orada tekne sahibi birini, açılırız denize veririz rakıya mehtaba kendimizi...

Evet blog, bugün ilk mimimi cevaplamış oldum. gerçi bilmiyorum hala mim ne mum ne... Bu yazının ana fikri şudur: ortak paydalar arkadaş dost edindirir, sosyal çevren gelişirse bu ihtimal artar. Yazar burada eşe dosta seslenmiş. Unutmayalım insan insanın kurdudur.