30.05.2011

haziran geldi farkında mısın?

Kestaneler, mor salkımlar, erguvanlar derken sıra geldi akasyalara. Hepsi maşallah salkım salkım çiçeklenmiş. Haftasonu bahar havası yaşayalım dedik ama serindi biraz. Ha bir de Kirsten Dunst'ı gördüm, kısa şirin ve de gamzeli bişeymiş...

26.05.2011

herşey bir maille başladı

Bundan aylar önce sıcak bir Ankara akşamında, lunapark gürültüleri eşliğinde bu otelin bir başka odasında gene masaya kurulup-ve de cesaretimi toplayıp- bir mail atmamla başladı herşey.

Şimdi ise başka bir odada bu satırları yazıyorum. Maili alan kişinin şu an ne yaptığını gayet iyi biliyorum...

25.05.2011

zeynep şahin'in cevabı acaba ne oldu?


Beyrut'tan dönüldü. İzlenimler yenilip içilenler yakında bu mecrada...

19.05.2011

bir numaralı halk düşmanı

Jacques Mesrine ağır psikopat bir abidir. Cezayir'de başlayan öldürme faaliyetlerine sivil hayatta da devam eder karanlık abilerin emri altında. Gittikçe yükselir. Sonra banka soymaya, yakalanmaya ve hapisten kaçmaya başlar. Sistemden çaldıklarını silaha ve kadına yatırır. Fransa dışında da faaliyetlerde bulunur. Sonlara doğru devrimci damarı tutar. Silahla yaşayıp silahla ölür. Vincent Cassel döktürüyor, film heyecanlı ama karakter hakkında pek fikir sahibi olmaya izin vermiyor doğal olarak.

Yarın Beyrut'a uçuyorum. Gezelim görelim başlıklarıyla pek yakında karşınızdayım.

9.05.2011

ne olacak buraların hali?

Eskiden hergün yazmaya çalışırken şimdi aklıma eserse ayda bir yazıyorum galiba. Nedir bunun sebepleri gelin açıklayayım:

Bir kere bloglara iş yerinden ulaşılamıyor. Ulaşılıyor da böyle google translate falan kastırmak gerekiyor. Bu durumda da fotoğraf falan yükleyemiyorsun. Bütün heves kaçıp gidiyor doğal olarak. Tükürürüm böyle yasakların ortasına...

Ayrıca işler feci yoğun. Sürekli bir seyahat halinde olunca zaman bulamıyorum, zaman olsa derman yok. Bir de manitasyon olayı var. Kendisiyle zaman geçirmek varken hiç de oturup blog falan yazmamı beklemiyorsunuz değil mi? Zaten kendisinin evsiz kalma sürecinde acıyıp kapımı açmam sonrasında gizli kapaklı iş de çeviremez oldum. Geçen gün de bir kızdı zaten "yok hala onun kıçı bunun başı diyorsun" diye, yazdıklarımı denetimden geçirmek zorunda kalacağım sanki.

Blog duracak burada o kesin, aklıma geldikçe yazacağım. Misal iki hafta sonra bu saatlerde Batroun yolunda olmayı planlıyorum; yediklerimi içtiklerimi yazmak boynumun borcu.

Arz ederim.

2.05.2011

nisan sonu

"Truman Capote asla Cuma gunu ucaga binmezdi ve bu beni de korkutuyor." Bu cumleyi okumamla birlikte ucagin isiklari sondu ve evet ben bu Cuma aksami en son yarim saat once kalkista 15. sirada oldugumuzu belirten anonsu duymustum. Karanliktan yararlanip uyumaya calisiyorum keza dun gece gec saatlere kadar Godot`yu bekledigimden bitkinim; Sophie Dahl balik pisirmisti diye dusunuyorum o koca gozleri, gamzesi, seksi aksani ve tum sofistikeligiyle. On siralardaki Hollandali civcivlerin bagiris cagrislarindan uyuyamiyorum gerci...

Ucaktan inince suraima topragin kokusu carpiyor, yagmurdan hemen sonra inmemiz etkisini artiriyor sansima. Ucagin yanindan bir kurbaga ziplayarak geciyor. Evet buralara bahar gelmis ve evet cam agaclarinin arasindan mavi Ege`yi goren balkonlu bir evde yasamak isterim ve ugrunda olebilirim...