29.01.2009

Davos'un bittiği andır


Başbakanımızdan bir Kasımpaşalılık daha... Davos onun için bitmiştir artık bir daha da gelmez... Dünya Sosyal Forumu'nda görmek isteriz sizi Tayyip Bey...

28.01.2009

sevemedim karagözlüm

Yok anam sevemedim ben bu Saray muhallebicisini. Böyle bir arada kalmışlık, bir rahatsız edicilik hissi. Koyu ahşabı dayamışlar dekorasyona ama bir gariplik var ortamda, masalar arasındaki genişlikten olsa gerek. Bir de kısmışlar maliyetleri karı maksimize etmeye çalışıyorlar. Masalarda 1 (yazıyla bir) peçete, çorbanın yanına 1 (yazıyla bir) parça ekmek... Tadı da ahım şahım değil, bir dönem her cuma program sonrası gittiğimiz Taksim Sütiş her yanıyla bin (rakamla 1000) basar Saray'a. Ha dersen niye gidiyorsun o zaman canım çorba çekti be blog hastaydım kimsem yoktu Topbaş'ın sıcak çorbasında aradım şevkati babayı aldım gene totalde...

25.01.2009

evdeki huzur


Yok arkadaş ben böyle dingin böyle güzel bir albüm böyle güzel bir hatun görmedim. Şarap su gibi akıp gidiyor dinlerken ha ucunu kaçırınca bütün pazar gününü baş ağrısıyla geçiriyorsunuz o ayrı.


Klip ayrı güzel, yürüyor yürüyor bitmiyor ablamız. Bir de montuyla oynuyor üşümüş herhalde. Daha ilişki tıfılıykene kafama vurula vurula öğrenmiştim kadın üşüyorum derse aslında "bana sarıl" demektir o. Keşke gün gelse Carla da "il fait froid" dese...

21.01.2009

sendit.com akıllı olsun akıllı

Önceki postta anlattık o günden beri CM olsun FM olsun el süremedim menejerlik oyunlarına. O sebeple FM 2009'a da pek sıcak bakmadım. Geçenlerde ornisnova'ya ev ziyaretine gittim epey bir oynadık bu oyunu benim de dibim düştü. Bu arada evli barklı adama ziyarete gidip bütün gün oyun oynamak da ayrıca incelenmesi gereken birşey, ulan 30 yaşımıza gelmişiz hala lise dönemindeki davranışları gösteriyoruz. Orbisnova beyin çalışma (!) odasına ise hiçbirşey demiyorum.

O gazla verdim siparişi sendit.com'dan tribal efendinin deneyimlerini pek umursamadan philosophyfootball siparişimin 2 günde gelmesine güvenerek. Adamlar önce 7 ocakta işlem tamam sonra da 9 ocakta emanet yola çıktı maili attı. Bende bir sevinç bir neşe bekliyorum haftasonu oyun elime geçsin de şuursuzca oynayayım ama yok... Dün bir de ne göreyim mail boxumda aman efendim biz bi halt ettik sizin emanet çekmecede kalmış hemen gönderiyoruz diye; ben d eo sinirle döşendim arkadaşlara nasıl Avrupa Birliği bu nasıl iş yapıyorsunuz diye. Bir İngiliz centilmeni cevap yazmış mösyö 7sinde kargo yola çıktı bekleyin accık diye. Ben iyice zıvanadan çıktım tabii karar verin bir öyle diyorsunuz bir böyle verin paramı dedim ama arkadaşlar "özürlerimizi kabul edin valla billa hata yaptık sizin posta dün yola çıkmış aslında ehem mehem" dediler; bekliyorum bakalım ne zaman gelecek bizim emanet. Hayır birşey değil o gazım da kaçtı. Oyun gelse de oynamam herhalde. Allah belanı versin sendit.com

Frogger


1993-1994 sezonu gayet mutlu olduğum bir sezondu. Yeni bir eve taşınma, gayet sevdiğim arkadaşlarımdan oluşan bir sınıfta okumak falan derken esas bombayı yaz tatiline girerken teşekkür getirerek patlattım. Bizim peder bey geçtiğimiz 8 dönem boyunca teşekkürü 1-2 puanla kaçırmama güvenerek 486 DX’ine iddiaya girdi benimle. Sonuç insanlık için küçük ama benim için muazzam bir başarıydı.

O yaz Panzer General ile birlikte en çok oynadığım oyun Championship Manager’dı. Commodore 64’de dandik isimli oyuncularla en alt ligden başladığımız menajerlik oyunlarına inat Galatasaray eşleşmelerinden gayet iyi bildiğim Manchester United’ı aldım ve ilk senemde son maçta kıyasıya yarıştığım Manchester City’yi Paul Ince’in 32. dakikada ikinci sarıdan kırmızı kart gördüğü maçta 1-0 yenip şampiyon oldum. Golü de Hughes atmıştı galiba.

CM1 CM2 derken yıllar yılları kovaladı geldik 2001’e. Şimdi oturduğum eve yeni taşınılmış yeni de bir PC alınmış. CM 01-02 çıkınca hemen alıp oturdum başına. Bir de fantezi denedim: 9 lig açıp 9 takımı aynı anda yönetmek. Bir yandan şampiyonluklar alıyorum bir yandan da sıradan takımları Şampiyonlar Ligi’ne sokmaya çalışıyorum derken yeni çıkan CM4’ün tırışka olmasının da sayesinde ben bu oyunda 2006 Dünya Kupası arifesine geldim. 5 sezon 9 takımdan 45 sezon eder kaba bir hesapla; addictedness ratingimde "i can give up this game whenever i want, i just dont want yet" yazıyor zaten.

Bu arada gerçek hayatta sene olmuş 2004, okul bitmiş son 6 aydır ben işsizim. Daha da kötüsü 6 yıl okuduğum öğrendiğim mesleği yapmama kararı almışım; kısacası ne bok yiyeceğimi bilmeden dolaşıyorum ortalarda. Can sıkıntıma birebir gelen şey de CM 01-02 hazin bir Mart pazar akşamına kadar. İyi geçen bir görüşme sonrası haber beklediğim reklam ajansından haber gelmeyince basıyorum PC’nin power düğmesine ve hoppp karşıma mavi ekran çıkıyor. Onu yapıyorum bunu yapıyorum olmuyor; harddisk dolayısıyla da benim yıllarımı verdiğim CM save dosyası teknoloji cennetine yükselmiş. İşte o an hayattaki tek başarısı lise yıllarında oynadığı Frogger’daki rekor olan George Costanza’nın makine kamyon altında kaldığında neler hissettiğini gayet iyi anlıyorum.

19.01.2009

Jitem ille de jitem

Hrant Dink 301'den yargılanırken mahkeme salonunda Veli Küçük'ü gördüğünde sonunun iyi olmayacağını anladığını söylemişti. Veli Küçük de geçerken kalabalığı görüp merak edip içeri girdiğini söylemişti bunun üzerine. Hrant Dink ölümünün ikinci yılında anılırken hapiste bulunan Veli Küçük'ün silah arkadaşlarından Abdülkerim Kırca evinde intihar etmiş olarak bulunuyor.

Ne İttihat ve Terakki geleneğiymiş kardeşim bir türlü kazınamadı şu memleketten.

18.01.2009

patatese sarmak


Eğer aradan yıllar geçmiş ve sen kendine aynı soruları sorup aynı yollardan aynı dertlerle geçiyorsan patatese sarmışsındır dostum lamı cimi yok. Gidip boktan bir birahanede bira patates yaparsın anca kendine.


14.01.2009

High Hopes


1995 yaz sonu. Yugoslavya'da iç savaş var, Batı müdahale eder gibi yapıp 3-5 tank ve 1-2 karargah bombalıyor. Milli takım Macaristan'ı yenerek Avrupa Şampiyonası yolunu açıyor. Bizimkiler de tatile gitmiş evde yalnızım. Ama işin boktanı artık ÖYS denilen nane de dayanmış kapıya, ben de dershaneye gidiyorum. Gece yatarken radyo çalıyor başımda genelde de Radyo S (Sönmez'in radyosuydu bilmem var mıdır hala?). Televizyon karşısında uyumaya terfi edememişiz daha.

Neyse kalkıyorum sabahın köründe kahvaltı adı altında bir tost bir fincan Nescafe. Bu esnada da radyo çalmaya devam ediyor. Bir süre sonra fark ediyorum ki hep aynı şeyler çalmakta banttan ve tam evden çıkmama yakın çalan şey High Hopes.

İlk duyduğum anı hatırlıyorum: çan sesleri, yavaş yavaş giren ve kalbi sıkıştıran bir müzik en sonda da Gilmour'un solosu. Elimde kahve kalıyorum öyle. Zaten dağılmaya hazır olan defansım oyundan düşüyor ve maçın hemen başında şanssız bir gol yiyorum.

Bu goller 2 hafta boyunca geliyor zaten. Her sabah elimde kahvem fonda High Hopes güne başlıyorum. Aptal saptal dershaneye gidiyorum ve nihayet üniversite falan da kazanamıyorum. Zaten böyle başlanan günden de ders döneminden de hayır mı gelirmiş...

Bir de klibi var ki bu şaheserin ayrıca değerlendirmek gerekir: http://fr.youtube.com/watch?v=rKULwb6IXNQ

13.01.2009

Cüneyt Erden


aka Cücü. 90ların başı yeni yeni basketbola merak salmışız, her merak saldığımız şey gibi de köküne inmişiz bu sporun. Her fırsat buldukça oynuyorum, yağmur güneş demeden. Bir iki kulüp denemesi dışında esas oynadığım yer okul bahçesi ve takımı.


Ortaokul sonda şehir ikincisi olurken Cüneyt Erden fırtınası da liselere taşınmıştı. Yaptıkları kulaktan kulağa yayılırdı, youtube neyin olmadığından da merak ederdik nasıl biridir, nasıl oynar diye.


Bilen bilir Tofaş altyapısı dendi mi akan sular durur, önler iliklenirdi. Tofaş'ın da bir lise muadili olurdu Bursa'da. Tüm altyapı bir lisede okur hem okul takımı hem kulüp takımı derken Atilla Çakmak yönetiminde ili domine ederlerdi. Bizim dönemde de Erkek Lisesi'ydi bu adres.


Neyse büyüdük liseye geçtik ve Cüneyt Erden gerçeğine şahitlik ettik. Yaş grubunun birkaç gömlek üstündeydi basketbolu. Çizgiyi kapatmış rakibinin bacaklarının üzerinden topla bir geçişi vardı ki hala unutamam o hareketi.


Biz basketboldan kopup ÖYS kaygısına kapılırken Cücü de A takımda oynamaya başladı kısa sürelerle Tofaş'ın efsane kadrosunda. Derken gün geldi kapattı kapılarını Tofaş, Cüneyt'e de yollar göründü. Ben de zaten tamamen kestim basketbolla ilgimi.


Yüz yüze tanışmam onun Daçka'nın kaptanı olduğu döneme denk gelir. Okuldan mezun olup ne bok olacağımı bilemediğim dönemde bir spor rehabilitasyon merkezine takılırım iş öğreneyim diye. Gerçi ne birşeyler öğrenebilirim ne de devam ettirebilirim spor hekimliği ilgimi. Bir gün aylak aylak otururken tanıdık birisini görürüm omuzundan tedavi olan. Hemen giderim yanına anlatırım yukarıda yazdıklarımı, ortak birkaç isimden konuşuruz. O gün fark ederim ki insan olarak da düzgün ve kaliteli biridir Cücü.


Önce Ülker sonra Efes derken nihayet şampiyonluk yaşar ve kariyerinin zirvesine ulaşır ama yine de en underrated adamlardan biridir basketbol aleminin kanımca. Bu dönemde bile milli takıma düşünülmez hem de onun gibi birine ihtiyaç varken.


Derken Cüneyt tuttuğum takıma transfer olur. Sadece formayı giymez aynı zamanda kaptandır da. Avrupa'da finali getiren üçlüğü atarken yıllardır gelişimini takip ettiğim birinin kazandırdığı başarı iki kat mutlu eder beni.