27.02.2012

bir ayrılık

Sinemada izlemeyerek aptallık etmişim. 2011 yılının en iyi filmi deniliyordu da şaşırıyordum, geçen gün izledim; hemfikirim. Oyunculuklar o kadar iyi ki, sanki gerçekten de Tahran'da bir komşunuzun hayatına tanıklık ediyorsunuz. Karı-koca, baba-oğul, anne-kız, baba-kız ilişkileri, sonra adalet ya da adaletsizlik ve sınıf farklılığı... Hepsi de harika bir senaryoda önümüze seriliyor.

Hiç konusuna falan girmiyorum, hazır Oscar da almışken seyredin.

25.02.2012

under god's power she flourishes



Bir dizi HBO tarafından çekildiyse 1-0 önde başlıyor benim gözümde. Boardwalk Empire da keza böyle bir dizi. Her güzel dizinin bir de en güzel bölümü vardır, ikinci sezonun on birinci bölümü de bol Ödipus göndermeli harika bir bölüm olarak dizi tarihindeki yerini aldı. Yukarıdaki sahne ise sezon finalinden.

Bir ara In Treatment hakkında da yazmam lazım...

23.02.2012

peki mutsuz olduğumu söylemiş miydim blog?

Büyük laf etmişim kabul ediyorum. 29.12.2011 tarihinde daha mutluyum demişim omlet sırasında aynı yılın ilk ayında yazdığım bir yazıya referansla, halbuki mutlu olmadığımı fark ediyorum omlet beklerken sabahları. Bir yıl öncekiyle aynı oteldeyim; omlet aynı omlet, sıra da aynı sıra...

Yiyceklerin ve de lüksün insanı mutlu ettiği konusunda hemfikiriz değil mi? Güzel, yazacak halim yoktu zaten. Çalışmanın insanı mutsuz ettiği konusunda da hemfikiriz? Aç parantez: ocakbaşına oturduğumuz bir arkadaşa "çalışmak iyi bir şey olsa üste para vermezlerdi zaten" demiştim de kınamıştı beni. Alain de Botton tarzı yorumlar istiyormuş benden. Siz istemiyorsunuz değil mi? Zaten okumadım da daha kendisini.

Çok çalışıyorum, çok yorgunum ve çok mutsuzum. Haftaya işi kırıp boş boş evde oturmak istiyorum. Nisan ayı için de Dubai biletim var. O değil de rüyamda Luang Prabang'daydım, ağutosta gidebilir miyim acaba?

15.02.2012

çok yoruldum be blog

İnsanlık için kısa ama benim için uzun bir süredir yoğun çalışma temposundayım be blog ve de sayın okuyucu. Bu sebepledir ki bu öğleden sonrayı boş boş oturma günü olarak atadım. Kah podcast dinliyorum kah ilginç makaleler buluyorum. Bugün böyle geçer de yarın yine beyin süzgeçi gibi bir gün olacak.

Bir yolunu bulsam da Montevideo'ya gitsem...

6.02.2012

joe sacco

Joe Sacco'nun kim olduğunu birkaç ay öncesine kadar bilmiyordum ne yazık ki. Saraybosna'da bir kitapçıda benim entel hanım gösterdi Gorazde'yi. Dönünce hemen araştırdum ve Türkçe'ye çevrilmiş iki çizgiromanı da aldım: Filistin ve Gorazde.

1960 yılında Malta'da doğmuş bir gazeteci ve çizgiromancı Sacco-bu vesileyle Corto Maltese'ye d eselam edelim. Gazeteci kimliğiyle Filistin'de 90ların başında ve 1995 yılında kuşatmanın sona erdiği dönemdeki Gorazde'de gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını çizerken insanları odak noktası yapıyor. Bir yandan da kendisinin orada geçici/misafir olduğunu da belirtmekten kaçınmıyor. Çizimleri de çok sade, akıcı bir hikaye okur gibi ilerliyor.

Gorazde'yi okurken Balkanlarla ilgili okuduklarım, gördüklerim ve duyduklarım geldi aklıma doğal olarak. Elbette üç beş kitap okuyup oralarda üç beş gün geçirince Balkanları anladığımı iddia etmeyeceğim. Zaten din farklılığının insanları nasıl komşularını boğazlamaya ittiğini, Tito'nun yıllarca nasıl herkesi sakin sakin yönettiğini, onun ölümünün ardından nasıl ortalığın karıştığını, Enver Hoca'nın bir ülkeyi onlaca yıl nasıl dünyadan izole ettiğini kolay kolay anlamak da mümkün değil.

Ama emin olduğum bir şey var: bir Boşnak/Hırvat/Sırp olsam, evim yakılsa, ailem/arkadaşlarım öldürülse ve bunu yapanlar benden sadece dini farklı olan Slavlar olsa; bir daha asla o millete mensup biriyle eskisi gibi bir ilişki kuramazdım. Bu vandalizm isteği ister tepeden iniyor olsun, ister içlerinden gelmiş olsun; ve üstelik de isterse bu kişi sonuna kadar masum olsun...

1.02.2012

küçük asya'ya ağıt



Afieroma Sti Mikra Asia albümü birçok harika parçaya sahip ama en güzeli bu bence; seyirci muhteşem çünkü. Albümü ne yapıp edin bulun derim, mümkünse hem Dalaras hem de Glykeria külliyatını arşivleyin.