1.01.2024

bütün iyi kitapların sonunda


Ülke için berbat dünya için pek de matah olmayan bu yıl ilginçtir ki benim için hiç de fena geçmedi. Önce yılın başında tüm birikimlerimizle hayalimizdeki gibi bir ev alabildik, her ne kadar içinde oturmak mümkün olmasa da bu da bir başlangıçtı. Sonra nisanda bir haftası Bangkok'ta bir haftası adalarda olmak üzere leziz mi leziz Tayland tatili yaptık; pandemiden beri hissettiğimiz o sıkışıklık hissini atmak için iyi bir şanstı. Sonra büyük çileler sonunda hanımın emekli maaşı bağlandı, ben de ecnebilerin "once in a life time" diye tabir ettikleri bir iş fırsatını değerlendirdim. Ha bir de o günlerde hanımın ilk kitabı da basıldı. Ama hepsinden önemlisi bizim ve sevdiklerimizin sağlığı yerindeydi ve sevgimiz de azalmadan devam ediyordu.

2024'ten umutluyum açıkçası. Çünkü 366 gün var senede, bu da olimpiyat yılı demek. 1992 yılından beri düşünmesi mutluluk veren bir ayrıntı bu. Tüm bu yukarıda saydıklarıma zarar vermeden geçmesi bile benim için kafi olur...

18.08.2023

iş-eş-ev üçlemesi

Uzuuun yıllar önce bir yazılı mecmuada Rusların şöyle bir atasözü olduğunu okumuştum: "Beş yılda bir ya eşini ya evini ya da işini değiştireceksin". Yıllar geçti internet icat oldu ve ben bütün araştırmalarıma rağmen böyle bir sözün gerçekliğini ispat edemesem de ortamlarda özlü söz olarak kullanmaya devam ettim.

Bendeki bu üç maddeyle ilgili durum ise pek stabil, sırasıyla 8-13 ve 12. Eş maddesinin değişmesini hiç istemediğime göre iş ve eve odaklanmak gerekiyor. E zaten ülkedeki emlak krizi bizi de vurduğu için önümüzdeki bir yıl içerisinde evi değiştirmek zorunlu planlar arasındaydı ama hiç beklenmedik şeyler oldu ve geçen hafta itibariyle istifamı vermiş ve yeni iş yerinde başlamak için evrak hazırlama sürecine başlamış bulunuyorum. 

8 yıl aradan sonra merhaba kurumsal hayat...

11.08.2023

music for the native americans

 90ların sonunda bu albüm walkmanimin demirbaşı olmuştu. Robbie Robertson ölmüş, kendisini anmak için tekrar dinleyeyim...




9.02.2023

ilerisi samandağ

Beş sene önce şunu yazmıştım bloğa: "acaba Antakya hala Suriye'de mi kalırdı? Peki Suriye'de kalmış olsa bugün bir yıkıntı mıydı?


İster kader diyin ister şans..."

Bugün Antakya bir yıkıntı. Kaderinde varmış demeyeceğim... İki gündür aklımda sürekli Samandağ sahilde otelin altındaki balık restoranını işleten aile var.

Öfkeliyim, üzgünüm, çaresizim...

29.01.2023

bir devrin sonu-1

2001 yılının bir şubat günü 3,5 senedir birlikte yaşadığımız akrabamla artık ipler kopma noktasına gelmişken ve 4. sınıf kadın doğum finali yaklaşıyorken çareyi Bursa'ya sığınmakta bulmuştum. Tam o esnada malum devalüasyon gerçekleşti. Bizimkilerin işlerin tasfiyesi esnasında elden çıkardığı yarım işyerinin dolar karşılığı artık İstanbul'da ortalama bir ev alabiliyordu. İki çocuklu gayet düzgün bir ailenin daha büyük bir eve geçmek zorunda oldukları için elden çıkarttıkları yüksek tavanlı, içi yenilenmiş, tapuya geçiş tarihi 1938 olan Şişli'deki karakteristik daireyi alışımız da işte böyle oldu. 

Başlarda her şey güzeldi. Yalnız yaşama tecrübesini kazandığım, fakülteden mezun olup iş hayatına atıldığım tüm o günlerin üssü oldu. Ama elbette olumsuz şeyler de olmaya başladı. Fakat sorun şu ki yaşadığınız kötü şeyler iyi şeylerden fazlaysa var olduğunuz mekan da bazı anılara daimi ev sahipliği yapmaya başlıyor. Babamın hastalık süreci üzerine benim için kötü giden bir evlilik süreci eklenince eve dair herhangi bir olumlu his ne yazık ki kalmamıştı. Bu dönemde Y. ile tanışıp yeni bir hayat kurma kararı alınca o evin yüklerini ilişkiye taşımak içimden hiç gelmediği için aklımıza yatan bir eve kiracı olarak çıkıp Şişli'ye de kiracı almak gibi bir projeyi hayata geçirdik. 

11 yıl böylece iyi kötü geçti. Biz hep aynı evdeydik ama kiracıyla uğraşmanın ne beter bir şey olabileceğini ilk denemede anladık, sonrasında o evde kardeşim ve kayınvalidem oturdu. Dolayısıyla sık aralıklarla eve gitmeye devam ettim ve açıkçası her seferinde de olumsuz hislerle ayrıldım. Bu arada apartman iyice eskiyip çıkardığı sorunlar artmaya başladı. Şişli'nin kaosuna kaos katıldı. İşte bu 11 senenin sonucunda ülkedeki konut krizi gelip bizi de ziyaret edince oraya dönmeyi değil de satıp üzerine elimizdeki her şeyi koyup yeni bir yuva almaya karar verdik.

Ev satmak isteyince hemen öyle gerçekleşmiyor, tıpkı almak isteyince alamamak gibi... İlk iki ay pek bir hareket olmadı, ben de bu esnada strese dayanamayıp bir mide kanaması geçiriverdim. Sonra ilk teklif geldi, umduğumdan biraz az. Kabul edip yola devam etmek mi reddedip daha iyi bir teklif beklemek mi diye düşünüp risk almamaya karar verdim. Bunda evi almak isteyen kişinin tavrı da önemli elbette.

İşin özüne gelecek olursak puslu bir kasım öğleden öncesi, tapu dairesinde bir imza ile 21 yıllık bu macera sonlanmış oldu. Hiç bir törensellik yok. Görevli tamam mı diye soruyor ve iş bitiyor. Tapu belgesini başka birinin elinde görünce biraz buruldum yalan yok ama Hanımefendi Sokak'taki o daire artık benim için çoktan görevini tamamlamıştı ve o evin alınmasında esas rolü oynayan babamın emeğinin hayatımın kalanında ana yelken direği olmasını ve güzel bir yere götürmesini ummaktan başka da bir şey gelmiyor elimden.

Temmuza kadar ara ara gideceğim oraya zaten ama kayınvalide de taşındıktan sonra yolum hiç önünden geçer mi, geçerse ne hissederim veya yerinde bulabilir miyim? İşte bunları hep zaman gösterecek...