31.10.2009

beceriksizlik

9 sene birşeyler inşa edebilmek için uğraştım ama beceremedim, herşey yıkıldı sonuçta. Evet safralar atılıp kendi dünyama dönünce mutluyum ama karşımdaki insan. Ve herşey daha kötü oldu eskisine göre; hayır sadece benim için değil.
Şımarıklık işte benim yaptığım... Özür dilerim.

30.10.2009

bu nasıl bir hava, biz neden burdayız?

Yağmur mu yağıyor birisi tepeden mi işiyor anlamadım. Hava zaten soğuk, kapalı, kasvetli. İşe gelirken yollar bomboştu şirkette de yer yer boşluklar göze çarpıyor. Zerre iş yapasım yok. Eski iş yerinde patron ne güzel bu durumlarda kafadan kaaptırdı ajansı; bilirdi ki o gün yapılan işten kazanacağı para masraflar göz önüne alındığında devede kulak kalıyor. Ama kurumsal bir şirket ya burası ondan gelmek lazım; gelmezsek izin formu doldurmak lazım, cumartesini de saydıklarından 2 gün yıllık izinden düşmek lazım. Koyarım böyle işin içine diyerek gezinirim ben de internette arkadaş, hatta giderim içerideki odaya uyuklarım.

27.10.2009

kuşlar toplanmışlar göçüyorlar

Kış tüm iğrençliğiyle geldi artık; soğuğu, kasveti ve karanlığıyla. Ne zamandır kırlangıçları göremiyorum sabah işe giderken ve eve dönerken. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

"Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim ada, uçakların geçtikleri bir yol gü­zergâhı olmalı ki, hep ya üstümden, ya solum­dan geçip gidiyorlar. Kedi sustu. Köpeğin gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu Ada'ya bu zamanda kuşlar uğrar­dı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaç­tan ötekine konarlardı. İki senedir gelmiyorlar. Belki geliyorlar da ben farkına varmıyo­rum?"

26.10.2009

çinekop zamanı

Yıllar önce de böyle bir akın olmuştu; cebimdeki bozuk paralarla çinekop aldığımı hatırlarım. Bu sene dolmuş gene tezgahlar. Bol bol yemek lazım fırsat bulmuşken.

25.10.2009

saatleri ayarlama enstitüsü

Saatlerimizi geri aldık mı? Zaten bilgisayarlar hatta cep telefonları kendisi ayarlıyor herşeyi. Bir tek arabanın saati eski saati gösteriyor, onu da kim bilir ne zaman değiştiririm. Şimdi bir süre annemin "saat 10 ama aslında 9. Yoksa 11 miydi?" tespitlerine maruz kalacağım ama o da alışacak bir süre sonra. Asıl ben havanın erkenden kararmasına alışabilecek miyim bakalım...

24.10.2009

guacamole

Çalışarak geçirilen bir haftasonu... Akşamüstü eve gelip sızdım kanepede. Kalktım hava kararmış, karnım aç. Avokadoların son kullanma tarihi geçmeden değerlendirmek lazım. Guacamole yapmak istedim ama ne limon var evde ne soğan. Sonuçta sarımsak domates zeytinyağı ve karabiber eşliğinde leziz bir karışım elde ettim. Evet yarın gene işsel aktiviteler var.
Günün bilgisi: avokado ne kadar uzaksa Eski Dünya'ya domates da o kadar uzak aslında. Ama sorsan avokado yoktur bizim kültürümüzde domates ise 1299'dan beri Osmanlıdır.

22.10.2009

yılmaz özdil sevenler derneği

Facebook'ta herkes bu adamın yazılarını paylaşıyor. İlkokul öğrencisi seviyesindeki espri düzeyi ile "verdiği ayarlar" şakşaklanıyor. Hürriyet'i kağıt ziyanı olarak gördüğüm için almadığımdan, internetten de zaman kaybı olarak gördüğüm için bakmadığımdan bu paylaşım çılgınlığına kadar haberim yoktu kendisinden. Aman zaten o gazetenin en süper spor yazarı da Ercan Saatçi değil mi?
Birşey değil farmville açılmıyor şirketten, çürüdü gitti ekinler. Yılmaz Özdil buna birşey yapması lazım.

21.10.2009

döngüye başladık

Sahilden havaalanı, park, güvenlik geçişleri, bekleme salonları, rötarlar, uçuş formaliteleri, "ne içerisiniz?"ler, türbülanslar, ağlayan çocuklar, yeni bir şehirde koşturmalar, otel odaları,...
Açılışı günü birlik Ankara seyahatiyle yaptım. İçim kasılıyor bu şehirde; orada yaşayanlara toptan geçmiş olsun.

20.10.2009

domuz gribi gelse

Domuz gribi olsam, karantinaya alınsam, 1 ay evde yatsam, kimse bana karışmasa...

14.10.2009

gezelim görelim-7: phnom pehn sihanoukville yolu

Resmi tatil nedeniyle beni kaldığım yerden alıp otobüsün kalktığı yere götürecek bir servis olmayınca (Siem Reap'te vardı), kendi imkanlarımla ulaştığım 1980'lerden kalma ve muhtemelen pigmeler için yapılmış bir otobüsle yaptığım bu 4 saatlik yol benim için işkence haline geldi. Yollar diğer Kamboçya yollarından elbette farklı değildi ama manzara olarak düz ovalar ve pirinç tarlaları güneye indikçe yerini dağlara ve ormanlara bırakmaya başladı.
Yolculuk da şehrin otogarında sonuçlandı elbet.

13.10.2009

gezelim görelim-6: phnom pehn

Bir başka başkente hoşgeldiniz. Valla ne yalan söyleyeyim Siem Reap'ten sonra çok soğuk geldi Phnom Pehn. Zaten şehre girdiğimde hava kasvetliydi, tuktukla hemen kaldığım yere gidip kapanmadan Tuol Sleng'e gittim. Burası Kızıl Khmer döneminde hapishane olarak kullanılmış 3 katlı bir bir okul. Müze olarak korunmuş binada işkence aletlerini, tutukluların çekilmiş fotoğraflarını, kafataslarını, o döneme ait anıları görmek mümkün. Etrafta insanların yaşadığı binalar olduğu için sanki hala faaliyette gibi hissettim ben burayı. Hergün saat 10 ve 15'te bir de belgesel gösterimi var. İnsanların gözleri dolu çıkıyor genelde; ben de attım kendimi tuktuka, Ölüm Tarlaları'na gitmeyi içim kaldırmadığı için "nehir kenarına çek usta" dedim.

Nehir kenarı dediğin Kordon'un çakması. Çamurlu nehre bakan bir sürü lokanta, bar, otel vs var. Ben yürümeye başladıktan sonra FCC'yi gördüm ve bira içmem gerektiğini hissedip içeri daldım. Burası (Foreign Correspendents' Club) Vietnam Savaşı fotoğraflarıyla dolu bir restoran-bara da evsahipliği yaptığından bira içerken "neler dönmüş anasını satayım" diyebiliyorsunuz. Nehir kenarı turunu postanenin karşısındaki Seeing Hands masaj salonunda sonlandırdım. Burası kör masözlerin masaj yaptığı bir yer. Bu arada gecenin üçünde Bangkok'ta masaj yaptırmış olan bendeniz Kamboçya sınırları dahilinde her yerin 11 gibi kapandığına şahit oldu. Ülkenni resmi tatilde olması da bu duruma tüy dikti. Açık olan bazı yerlerde de yaşlı beyaz erkek-çıtır yerel hatun ikililerini görmek can sıkıcı.
Ertesi gün gündüz gözüyle görelim bir de şu şehri dedim. Önce Phnom Wat'a gittim ama verdiğim 1 dolara değdi mi girişte? Kesinlikle hayır. Sonra yürüye yürüye meşhur Psar Thom Thmei'ye vardım. Art deco tarzında enteresan bir kubbesi olan mekanda dışarıdaki sıcağa rağmen bir serinlik hakim. Ivır zıvır beni pek çekmedi, yemek kısmına giderken de etrafta gezinen fareleri görünce çıkışa yöneldim. Bir de Rus Pazarı var ama orada da durum farklı değildi. Yine nehir boyuna geçip, Fransız koloni döneminden kalan binalara baka baka şerin en esaslı görülesi yeri olan Ulusal Müze ve Gümüş Pagoda ikilisine ulaştım. Ha bir de yol üstünde Wat Ounalom'a uğradım.


Ulusal Müze Khmer dönemine ait eserlerin olduğu çok güzel bir yer. Avlusu çok şirin. Yalnız adamlar fotoğraf çekimi için para istiyor; benim makine de Angor Wat'ı gezerken sıcağa ve neme dayanamadığından saçmalama potansiyeline sahipti, ben de fotoğraf falan çekmeden gezdim. Oradan çıkıp Kraliyet Sarayı ve Gümüş Pagoda'ya geçtim. Gümüş Pagoda'nın içerisinde çok şık bir kristal Buda heykelciği ve Buda'nın gerçek boyutlarında üzeri binlerce elmasla kaplı heykeli var. Yerler de gümüş plakalarla kaplı.

Phnom Pehn'in gördüğüm yerleri bu kadar. Yemek için seçenek bol. Aklıma gelenler Khmer Borane ve Khmer Surin. Bol bol loc lac ve amok yiyin. Deniz mahsüllerini lüpletin.

12.10.2009

kıskanırım seni ben

Cuma akşamından beri masum bir kıskançlık içindeyim. Çağlayan'ın dönüş partisi vardı, sonrasında da daha önce böyle işlere kalkışmış kişilerle muhabbet ettim. E bir de bu işi halen yapan birisi de olunca düşünmeye başladım nedir ne değildir diye.
İşin saçma yanı elin ecnebisi 20 yaşında yollara düşerken benim bu işler için cesaret edebilmem için 30 yaşıma gelmem gerekti. Şimdi kafamda iki yol var: ya oneworldticket ile belirli bir süre tur atacağım-ki Güneydoğu Asya'dan Latin Amerika'ya geçmenin bende küçük çaplı bir şok etkisi yaratacağı kesin- ya da yola düşüp param bitince geri döneceğim. Neyse bunun için daha süre var ben biraz daha hayalini kurayım.

10.10.2009

sen ne güzel abimizdin - 9


"Hayatım tökezleyerek kendi gerçeğimi aramakla geçti ve artık yoldayım, ardımdan gelen bir kızımla bu dönemi kapadım. Bu saatten sonra, ölümümü bir başarısızlık olarak kabul edemem, ancak Hikmet gibi: "yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim". Hepinizi öpüyorum, Ernesto"

7.10.2009

kış uykusu

İşten eve gidip mal mal uyumalar başladı gene. Dün saat on olmadan sızıp sabah da uykumu alamadan uyanınca yuh dedim kendime. Hürmetli patronumuzun öğlen arasını bir saate çıkartıp çıkış saatimizi 18'e çekmesiyle yavaş yavaş Maslak trafiğini de hissetmeye başladık; tabii daha yağmur etkisi görülmedi. Ha bu sayede BBC haberlerini daha rahat dinliyorum; Pollyana mode on...
Otoparkı değiştirmemin de etkisiyle eve gelişim yediye yaklaşıyor. Yemek falan faslından sonra spora gitmek de zor geldi mi tembellik zirve yapıyor. Hayır yakında saatleri de kurcalayacaklar işten çıkmadan hava kararmış olacak. Ben en iyisi kasımda zeytinleri topladıktan sonra uykuya yatayım bahar gelince uyandırsınlar beni.

6.10.2009

gezelim görelim-5: siem reap phnom pehn yolu

Siem Reap'ten başkent Phom Pehn'e gitmenin iki yolu var: Tonle Sap gölünden tekneyle (35 dolar) veya otobüsle (7-11 dolar). Ben ikinciyi tercih ettim (zaten birincisi de turist azlığından çalışmıyormuş öğrendiğime göre) ve Paramount Angkor Express'in tek kişilik koltuğunda yayıla yayıla, Çinlilerin 2. Dünya Savaşı sırasında Japonları nasıl hacamat ettiğini anlatan 3. sınıf filmler eşliğinde, arka koltukta çatır çatır İngilizce ve Fransızca konuşan bir teyzeyle birlikte seyehat ettim. Yollarda gene motorsikletler, öküzler, köpekler ve insanlar...

5.10.2009

bir çocuk cehennemi olarak ikea

Bahsettiğim Maymunlar Cehennemi gibi bir cehennem. Bir insanı çocuklardan nefret ettirmek için alıp cumartesi akşamüstü İkea'ya bırakın. Etrafta koşturan, zırıldayan veletler ve onlara bağıran ana babalarıyla tanışan herkesin içindeki çocuk sevgisi nefrete dönüşür. Ha derseniz "olum manyak mısın cumartesi akşamüstü ne işin var orda?" diye "pazar günü evden çıkmamak için cumartesi halledeyim dedim" derim. Peki bu düşüncem gerçekleşti mi? Birbirlerine yapışık olduğu için aynı masadan bir tane de fazla almamız ve benim onu pazar sabahı geri götürmem nedeniyle elbetteki hayır.

4.10.2009

gezelim görelim-4: angkor

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: gezmesi çok yorucu ama çok çok zevkli bu 400 kilometrekare alana yayılmış tapınaklar kompleksini görmek, imkanı olan herkesin yapması gereken birşey bence. Ortaçağ Avrupası sürünürken dünyanın bu ucundaki Khmer İmparatorluğu'nun böylesi zor bir iklim ve coğrafyada ortaya koydukları kesinlikle takdir edilesi.

Mekana ulaşmak için bir motorsiklet/tuktuk ayarlamanız gerekiyor. Adam sizi hergün otelinizden alıp tapınaklara götürüyor, siz gezerken bekliyor, sonra da geri getiriyor. Ben motordan yana yaptım tercihimi. Yine de popom ağrır diyenler ve yağmurlu havadan rahatsız olanlar için tuktuk da bir seçenek.

Çantanıza güneş gözlüğünüzü, kreminizi, sinekkovarınızı, yağmurluğunuzu koyup kramanınızı boynunuza sardıysanız yola çıkabilirsiniz. Su yiyecek vs orada bulunuyor, zaten çantanıza koyduğunuz buz gibi su kısa bir sürede ılınacak boşuna taşıdığınıza değmez. İlk gün çekin bilet gişesine alın biletinizi: 1 günlük 20, 3 günlük 40, bir haftalık 60 dolar. Hemen orada fotoğrafınızı çekip biletinizi veriyorlar. Aman kaybetmeyin çünkü hem her girişte hem de önemli tapınakların kapısında biletinizi güleryüzlü görevlilere göstereceksiniz ne de olsa. Herşey tamamsa başlayalım gezmeye.

Bayon: Uzaktan bakınca bir taş yığını gibi görünse de içine girdiğinizde size gülümseyen 216 devasa surat ve dış cephedeki harika rölyefler Bayon'u mutlaka görülmesi gereken bir yer yapıyor.

Phimeanakas: Bildiğin bir piramit. Ama tepesine çıkmak ve devasa ağaçlarla aynı seviyede olmak çok keyifli. Merdivenlerin başındaki "tırmanırken başınıza birşey gelirse karışmayız" tabelası da tırmanma güçlüğünü iyi anlatıyor.


Ta Keo: Yarım kalmış devasa bir tapınak. Yarım kalmasının iki açıklaması var: 1. yaptıran kral öldü 2. düşen bir yıldırım kötüye yoruldu ve inşaat yarım bırakıldı. İlk katta her bir köşede fil heykelleri mevcut. Bununla birlikte hiçbir süsleme yapılmamış taş bloklar diğer tapınakların yapılışı konusunda da fikir veriyor. Ha bir de en tepeye çıkıp devasa ağaçlarla aynı seviyede olmak ayrı bir his.
Phnom Bakheng: Bölgedeki tek tepeye kurulmuş bu tapınaktan çevreyi izlemek ve güneşi batırmak oldukça popüler. Tepeye fille de çıkılabiliyor (20 dolar) sık ağaçların arasından yürüyerek de (beleş). Karanlıkta inerken dikkatli olun yalnız.

Preah Khan: Nam-ı diğer Kutsal Kılıç. Labirent şeklindeki koridorları ve her yerden fışkıran ağaçlarıyla inanılmaz fotoğraf kareleri veriyor. Duvar süslemeleri de cabası.

Neak Pean: Minyatür bir ada ve üstünde tapınakçığı. Oldukça ilginç bir yer.
Ta Som: Tapınağı batı kapısından girip gezip doğu kapısından çıkıyoruz. Geriye dönüp baktığımızda yukarıdaki manzarayla karşılaşıyoruz. Nefesimiz kesiliyor...

Ta Prohm: Orman tarafından yutulmuş bir tapınak. Duvarları kaplayan ağaç kökleri, devasa ağaçlar, önünüze düşen yılanlar... Bir tek Tomb Raider eksik.
Angkor Wat: Kamboçya bayrağında da görülebilen dünyaca meşhur tapınak Angkor Wat. Upuzun köprüsünden girin, duvarlardaki rölyeflerin, kulelerin, avluların tadını çıkarın. Güneşi doğurun burada güneşi batırın. İç kule restorasyon altında olduğundan çıkamadım. Kısmet...
Ha bitti mi bitmedi. Daha görmek istediğim yerler vardı zaman yetmedi. E bir daha gitmeye vesile işte.

2.10.2009

gezelim görelim-3: siem reap

Siem Reap küçük şirin bir kasaba havasında. E neden orayı görelim diye soran olursa Angkor Wat diyerek beklemelerini söyleyelim. Evet adının anlamı "Siyamlılar yenildi" gibi gayet hamasi bir şehir olan Siem Reap'in en büyük özelliği Angkor tapınaklarını görmeye gelenlere konaklama ve beslenme imkanı sağlaması. Barlar Sokağı, yan sokak Alley ve iki sokağı birbirine bağlayan dar geçiş yeme içme merkezi. Onların hemen arkasındaki Psar Chaa da alışveriş. Ana sokaklar dışında sokaklar toz duman; yağmur yağarsa da çamur. Bütün gün tapınak gezmekten pek vakit kalmasa da etrafta başka görecek yerler vardı ama ben sadece dere kenarında gezdim. Yakınlarda da Tonle Sap gölü var, bir de Vietnamlıların fakirlik içerisinde yaşadığı yüzen köy.

Bir kere Khmer mutfağı az bilinen ama çok leziz yemeklere sahip. Amok, loc lac, prahok ve khmer barbeküsü hep denenesi lezzetler. fransız kolonisi olması nedeniyle Tayland'da bulamayacağınız ekmek ve kurbağa bacağı da bolburalarda. Barlar sokağında Red Piano'nun yemeklerini şiddetle öneririm. Bununla birlikte zaten o iki sokağa giren aç kalmaz, envai çeşit yemek bulabilir. Sokağın girişinde de yemekçiler var, 1 dolara karnınızı doyurmanız mümkün sokak kenarında oturup. Bir de barbekücüyü öneririm açıklaması da şurada yapıldı zaten.
Tayland'da Singha neyse Kamboçya'da da Angkor o. İçin içirin.

"Helloooo, tuktuk?" Kamboçya'da bu soruya alışın. Ülkenin hiçbir yerinde toplu taşıma olmadığı için motorsiklet ve tuktuk yürümek dışında sizin tek ulaşım kaynağınız. Şehir küçük olduğundan ancak yağmurlu havalarda motorsiklete ihtiyaç duydum ben. Bir motorsiklete binince de 2. saniyede hemen uyuşturucu ve kadın teklifleri yapılmaya başlanıyor zaten.

Siem Reap benim 3 haftalık tatilimde alışveriş manyağına döndüğüm tek yer oldu. 11 tshirt ve 40'a yakın krama alarak hem kendimi hem de beni tanıyanları çok şaşırttım. Bunun için iki kaynak var: Psar Chaa ve Night Market. Bu arada bir not: Night Market'in içinde yer alan bir masajcı var. Kesinlikle bağımlısı oldum. Zaten Thai masajına göre daha sert olan Khmer masajını sevmişken burada yaptırmak bütün gün taş tepe tırmandıktan sonra çok iyi geldi.

Dediğim gibi konaklama imkanı da çok Siem Reap'te. Ben muhteşem bir yerde kaldım. Bahçe içinde ayakkabınızı çıkarıp girdiğiniz harika bir villa, yüzme havuzu ve jakuzi, çok güzel döşenmiş odalar, duvarlarda gezinen geckolar ve çok yardımcı olan güleryüzlü çalışanlar. Bir de yemek kursuna gittim aynı kişiye ait ayrıntısını yazarım sonra. 5 gece kaldığım için otelde kursu hediye ettiler sağolsunlar.

Angkor tapınakları yazısını bekleyiniz...

1.10.2009

eylül de bitti

Kuşlar göç ediyor, balıklar göç ediyor. E insanlar da göç edip işlerinin/okullarının olduğu şehirlere dönüyorlar.
Şehrin kalabalığına-karanlığına-gürültüsüne karışma vakti. Hele bir de saatlerle oynadılar mı...