21.10.2012

vientiane luang prabang yolu

Dağın gerçek anlamıyla başında, sadece polis karakolu bulunan ve ara sıra geçen araçların da kendi derdinde olduğu, çocuk yaştaki polisler ve bir takım iyi İngilizce konuşan görevlilerle çevrildiğimiz bu noktasında kendi Banged Up Abroad hikayeme kavuşmaya yakın olduğumu düşünmeye başlamıştım ki bizimle aynı kaderi paylaşan diğer minibüstekileri gelen araca bindirip gönderdiler. Biz de yaklaşık yarım saat bekledikten sonra Vang Vieng'den gelen sempatik sürücülü minibüse bindirilip Luang Prabang'a doğru gönderildik. Peki ne oldu da böylesine gereksiz bir heyecanı yaşamak zorunda kalmıştık?

Lao ile ilgili bilinmesi gereken bilgilerin başında yolların berbat olduğu geliyor. Başkent Vientiane ile en turistik kent Luang Prabang arası 400 km ve otobüsle 12 saat sürüyor, o da şanslıysanız. Daha önce Burma'da uzun yol otobüs yolculukları yaptığım için, okuduklarımın da yönlendirmesiyle dört kişilik ekibimizle minibüs kiralayıp yolculuk etmemizin daha rahat olacağını düşündüm. İki şehir arasında uçmak da bir tercih ama yolun manzarası da pek bir övülüyordu.

Yolculuğun ilk etabı gayet hızlıydı. Virajlara hızla girip son saniyede direksiyon kıran şöförümüz hepimizin midesini ağzına getidi. Batılı gençlerin parti kasabası Vang Vieng'de anlamadığımız bir şekilde başka bir minibüse transfer edildik. Yol boyunca gerçekten nefis kesici bir manzara var. Yeşilin her tonu iki yanınızda. Dağlarda bulutlar. Kötü asfalt hız yapmaya ne kadar izin veriyorsa o hızla gidiyorduk ki dediğim gibi bir polis karakolundan başka bir şey olmayan noktada durdurulduk. Meğer bu güzergahta seyahat eden minibüsler için bir kooperatif varmış ve bizim elemanlar da kaçak kesim yapıyorlarmış. Nitekim araca el konuldu ve biz de başka bir minibüse aktarıldık.

Dura kalka, yavaşlaya hızlanana brugmansia kokulu yoksul köylerden geçerek Luang Prabang'a vardığımızda haşatımız çıkmıştı.

18.10.2012

domino etkisi

Eisenhower'in Kore, Kennedy'nin Vietnam savaşlarındaki en büyük argümanlarından birisi, bahsi geçen ülkelerin komünizme teslim olmasıyla beraber, tüm bölgenin domino taşlarının birbiri üzerine düşmesi gibi elden çıkacağıydı. Neticede Kore yarımadası ikiye bölündü, Vietnam kızıl oldu...

Tunus'ta Muhammed Bouazizi'nin kendini yakmasıyla başlayan "Arap Baharı" iki ay sonra Libya'ya iç savaş olarak yansıdı. NATO desteğini de alan Ulusal Geçiş Konseyi'ne karşı savaşan Albay Kaddafi'nin destek aldığı güçlerden birisi de Mali'den gelen Tuareglerdi. Kaddafi yenildi, Tuaregler de kazanılmış savaş tecrübesi ve yeni silahlarla geri döndüler.

Peki kimdir bu Tuaregler? Beş ülkeye yayılmış 1 milyonun üzerinde mevcudu olan Sahra Çölü'nde yayılmış göçebe bir kabileden bahsediyoruz. Çölde yaşayınca kıt kaynaklara ulaşmak için yerleşik hükümetlerle çatışmaya girmeleri de doğal. Nitekim hem Mali'nin kuzeyinde (Tuaregler'in deyişiyle Azawad) hem de Nijer'de 1960larda ve 1990larda ayaklanmalar gerçekleştirildi. Dolayısıyla Libya'dan dönen Tuaregler merkezi Mali hükümeti için büyük bir tehlike arz ediyordu; beklenen de bu yılın bahar aylarında gerçekleşti: Mali ordusu hızla püskürtüldü ve meşhur Timbuktu dahil büyük şehirlere MNLA (Azawad Ulusal Özgürlük Hareketi) çatısı altında birleşen Tuaregler ve de İslami grup Ensar Dine hakim oldu. Ayaklanmaya seyirci kaldığını düşündükleri hükümeti deviren Mali ordusu MNLA'nın ekmeğine yağ sürdü hemen arkasından ve bağımsızlık ilanı gecikmedi.

İslamı Selefi çizgide benimseyen Ansar Dine için Timbuktu'nun meşhur Sufi cami ve türbeleri şüphesiz ki dine küfrün simgeleriydi; yıkılması da kaçınılmazdı. Azawad'da şeriat uygulamalarının başlaması MNLA ile Ansar Dine ilişkilerini bozdu. Başlayan çatışmalar Tuareglerin yenilgiye uğramasıyla son bulmuş durumda. Gao ve Timbuktu gibi Kuzey Mali'nin en büyük iki kentinde şu an Ansar Dine'nin egemenliği mevcut. Bu da doğal olarak Batılı güçleri rahatsız ediyor. Bölgenin eski sömürgecisi Fransa müdahale için araştırmalara başlamış durumda.

Velhasıl kelam bu Mali'de son bir yıldır yaşananların özetini okuyup Suriye'ye tekrar bakmak lazım. Malum domino taşı bu, düşerken yanımdakini yıkmamayım demiyor.

14.10.2012

vientiane

Evet Vientiane küçük bir şehir: Mekong kıyısındaki geniş bölge, ona paralel iki cadde ve onları kesen 4-5 sokak tüm turistik yerleri kapsıyor. Küöük bir meydanda tek başına duran That Dam bu bölgeye çok yakın. Ulusal sembol olan ve altın sarısı rengiyle parıldayan Pha That Luang ve fotoğrafta da görülebilen ABD tarafından havaalanı yapılması için hibe edilen çimentoyla yapılan Lao usulü Zafer Takkı Patuxai tuktukla gidilmesini gerektirebilecek uzaklıkta. Özellikle sonuncusunun tepesinden etrafı izlemek şiddetle tarafımdan önerilir. Ulusal sembol "champa" ağaçlarının çevrelediği Ulusal Müze'ye ben gidemedim siz benim yerime de gidin. Yine şehrin dışında büyük Buda heykellerinin olduğu Buda Park var, o da ıskalandı.

Bahsettiğim turistik bölgede güzel Lao yemekleri yemek, Fransız etkisiyle ekimi yapılan kahveleri içmek ve dünyaca meşhur Lao ipeklerinden satın almak için birçok seçenek var. Fakat gece 11 diyince her yer kapanıyor ve odaya çekilmekten başka bir seçenek de kalmıyor. Bize de iki gece kaldıktan sonra esas hedef Luang Prabang'a gitmek düşüyor.

Bu arada Vientiane'ın en büyük sürprizi İstanbul Restaurant. Yurtdışında gittiğim ülkenin yemeğini yemeye özenle dikkat eden benim için Türk yemeği hiç de olmazsa olmaz değildir. Bu sebeple buraya uğramayı pek düşünmezken sağlam kaynaklar mekanın sahibi İdris Abi'nin muhabbetinin kaçırılmaması gerektiğini söyleyince bir uğradık biz de dükkana. Denilenler doğru çıktı: beş yıl önce emekli olunca ailece Lao'ya gelip yerleşen sonra da boş boş durmaktan sıkılıp bu işe giren İdris Abi ile muhabbet etmek gerçekten pek keyifli. Ben de mutlaka uğrayın, en azından bir kahvesini, denk geliyorsa rakısını için derim.

8.10.2012

666





Eskiden güzel hatunların fotoğraflarını da koyardım bloga, biliyorum bekleyenleriniz vardır. Neyse 666. yazı vesilesiyle Edita'yla şenlendireyim burayı.

7.10.2012

vientiane yolu

Lao'ya hava yoluyla girmek gibi bir niyetiniz yoksa en popüler tercihler ya kuzeydeki Huay Xai'den giriş yapıp iki günlük Mekong'da tekneyle seyahat edip Luang Prabang'a varmak ya da Nong Khai'ye ulaşıp sınırı geçip hemen 15 km uzaktaki Vientiane'a ulaşmak. Biz ikinciyi tercih ettik. Bunun için de iki seçenek var: otobüs veya tren.

Otobüs yolculuklarını bir şekilde sık yaptığımızdan treni deneyelim dedik ve Bangkok Hualamphong tren istasyonundan yola çıktık. 12 saatlik yolculukta vagonlar yataklı, 1. sınıfta bir odada iki yatak varken 2. sınıfta yataklar perdeyle ayrılıyor birbirinden. Görevliler gelip yatağınızı yapıyor ve çarşaflar vs gayet temiz. Tren yemeklerinin pahalı olduğunu duyduğumuzdan yola çıkmadan bira ve yiyecek stoklarımızı yapıp yola düştük.

19 .00 kalkışlı tren yirmi dakika rötarla yola çıktı ve sabah Tayland'ın sınıra yakın şehri Nong Khai'ye vardık. İsterseniz buradan shuttle trenle Lao tarafına geçebilirsiniz, fakat tren istasyonu şehre oldukça uzak. Ya da bizim gibi bir tuktuka atlayıp sınıra varabilirsiniz. Lao tarafına geçince de bir minibüse atlayıp 30 dakika içinde Vientiane'a ulaşabilirsiniz.

Karşınızda Güneydoğu Asya'nın en ufak ve en sakin muhtemelen de en sıkıcı başkenti!

4.10.2012

komşularla sıfır sorun

Malum AKP iktidarının bundan birkaç sene önce dile getirdiği bir durumdu komşularla sorunsuz yaşam. Sonuçta adamlar haklı neden yanıbaşımızddakilerle sıkıntılı olalım ki. Bu aşamada AB ile görüşmeler, Ermenistan ile maç diplomasisi, Ortadoğu'da kalkan vizeler, Esadla çektirilen fotoğraflar, İranla nükleer programa yönelik arabuluculuk derken başlangıç gayet umut vericiydi; ama ne demişler Türk gibi başla... Bunun arka planında Neo Osmanlıcılık mı dersiniz yoksa bölgesel güç olmak mı orası size kalmış.

Önce AB ile ilişkiler savsadı. Hem AB ülkelerinde yaşanan krizler hem de sağcı hükümetlerin başa gelişi ama en önemlisi de gerekli düzenlemeleri yapmaya hiç de hevesli olmayan AKP hükümeti, Kıbrıs'ın dönem başkanlığı esnasında yaşananlarla beraber "ben seni ararım, mutlaka görüşürüz" sözleri verip de asla aramayan iki arkadaşa dönüştü.

Ermenistanla protokoller imzalandı, pek bir sevişildi karşılıklı yenildi içildi ama sonra eve dönünce her iki taraf da "aman allahım ben ne yaptım?" pişmanlığı yaşadı. Tabii bu esnada Azerbaycan'ın kanlısıyla yakınlaşmamız "kardeş ülke"yi kızdırınca ilişkiler limonileşti mi? Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.

Yeni padişahımız en önemli çıkışını Davos'ta yaptı. İsrail'e karşı "van münüt" şovu tüm Arap aleminde coşkuyla karşılandı. "Öldürmeyi iyi bilenler"le tüm askeri işbirliği süresiz askıya alındı. Ama bir yıl sonraki Mavi Marmara olayında öğrendik ki üç ortak tatbikatımız planlanıyordu kendileriyle. Hemen bunlar da askıya alındı.

En trajikomiği Suriye ile yaşananlar herhalde. Bundan topu topu iki sene önce ailece görüşen iki kanka bugün kavga için gün sayıyor. Arap Baharı'nın gazıyla ayaklanan Suriye'deki muhalifler yabancı ülkelerin de desteğiyle bir anda kendilerini iç savaşın aktörü olarak buldu. Barışçıl gösteriler bir anda kanlı çarpışmalara dönüştü. Burada iki tarafı da desteklemediğimi belirteyim. Arap Baharı'nın kışa dönüştüğü bir ortamda şüphesiz ki Özgür Suriye Ordusu da muhalefetten başka bir şeye dönüştü. Sünni-Şii çatışmasında karşı saflarda yer alan Türkiye ile İran'ın arasının da bozulması kaçınılmazdı.

Şimdi bu noktada gelinen durum tam anlamıyla iki yüzlülüktür. Hükümetin Hafız Esad karşı argümanlarında tutarlı hiçbir nokta yoktur. Halkının kanını döken diktatörlere karşı olduklarını söyleyenler Darfur'da kendi halkının kanını döktüğü için Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılan Ömer el Beşirle askeri ittifak yapmaktadır, toprağına düşen top mermisi için hemen müdahale edenler yıllardır bir başka ülkeye top mermilerini göndermekte hatta  ülkede asker bulundurmaktadır, o top mermisiyle ölenlerin kanını yerde bırakmayanlar Roboski'de "yanlışlıkla" öldürülen 34 vatandaşı için bir özürü bile çok görmektdir, insan hakları nutukları atanlar Irak'ta Şiilere karşı ölüm tugayları oluşturduğu için idam cezasına mahkum edilen Haşimi'ye kol kanat germektedir, PKK'yı barındıran ülkeleri teröristlikle suçlayanlar Özgür Suriye Ordusu'na ev sahipliği yapmaktadır ve en saçması yanı başında süren iç savaştan rahatsız olanların ülkesinde 30 senedir iç savaş sürmektedir ve yaptıklarısyla savaşı körüklemektedirler.

Bu noktada bölgesel çekişmelere, Katar'a, Bahreyn'e ya da yıllardır Türkiye'de kapalı devre yayını yapıp da nedense bir türlü faaliyete geçemeyen El Cezire Türk'e falan değinmeden tek şey söylemek istiyorum: ben bu saydıklarımı komşularıma yapsam bırak mülk sahibi Rizeli mahallenin ağır abisi Muzaffer'i, karşı komşum tonton İsviçreli teyze Nicole bile evire çevire dövmüştü beni.

1.10.2012

lao: prelüd

Öncelikle bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim: ülkenin adı Laos değil Lao. Hatta resmi ado Lao Demokratik Halk Cumhuriyeti. Dallama Fransızlardan önce Lao krallıkları hüküm sürerken sömürgeciler kendi dillerinde çoğul eki "s"yi "Lao"nun sonuna ekleyip Laos elde ederler nasıl olsa okunuşu aynı diyerek.

Fransız Indoçin'i dağılınca bağımsızlık gelir ama yeni sömürgeci ABD'dir bölgede. Vietnam Savaşı esnasında "gizli savaş" vardır ülkede. Amerikan uçakları aralıksız Lao topraklarını bombalar ki dünya üzerinde en çok bomba düşen ülke halen, özellikle doğusunda da patlamamış bombalar var. Daha sonra iç savaş başlar, 1975'te de Pathet Lao CIA'nın desteklediği Hmongları yenerek sosyalizmi ilan eder. Ve ülke 2000lere kadar sınırlarını kapatır. İşte bu sebeple doğası bakir, insanları sakin, zamanı donmuş bir ülke Lao.

Dağlık Lao özellikle trekking, rafting vs için ideal. Başkent Vientiane sıkıcı, kuzeydeki Luang Prabang UNESCO mirası muhteşem bir şehir. Bununla birlikte Pakse'de dev küpleri görebilir, güneyde nehir kenarında Mekong yunuslarıın izleyebilir, en kuzeyde de 3 günlük trekking turlarına çıkabilirsiniz. Ülkenin altyapısı berbat olduğundan kısa görünen mesafeler gayet uzun ve yorucu oluyor aklınızda olsun.

Sosyalist olsa da turizmin önemini kavramış, yabancılar için rahat bir ülke. Ayrıca çok da ucuz. Para birimi kip, 1 dolar da 8000 kipe denk geliyor. Kredi kartı geçen yerler var ayrıca ATMler de bol.   

Ülke fakir ama insanları sürekli gülümsüyor. Kimse bir şeyler satmak için yapışmıyor, yavaş yavaş hayatlarını yaşıyorlar. Ve de çocuklar: hayatımda gördüğüm en güzel çocuklar Lao'daydı. Hiçbiri canı yanmadıkça ağlamıyor, annelerinin kucağında veya motorsikletlerinin önünde hayatın içindeler. 7 yaşını falan geçmişlerse de bizzat işleri yapmaya başlıyorlar.

Normalde sınır kapılarında vize alınıyor ama Türkler bir kaç başka milletle bu kapsam dışında. Bu sebeple biz de Bangkok Lao Konsolosluğu'ndan aldık vizemizi. Metroya binip "Tayland Kültür Merkezi" istasyonunda inip taksiye binin. Konsolosluk gayet sıkıcı bir muhitte ara sokakta. İçeride formu doldurup bir fotoğrafla pasaportunuzu teslim edip "ekspres" diyin. Bu sayede 1 saat içinde vizeniz hazır, ederi de 1600 Baht. Hemen yan tarafta meyve alabileceğiniz bir pazar biraz ileride de benzin istasyonunun yanında kahve satan bir yer var.

Vizemizi aldık, sonraki durak Vientiane.