6.02.2012

joe sacco

Joe Sacco'nun kim olduğunu birkaç ay öncesine kadar bilmiyordum ne yazık ki. Saraybosna'da bir kitapçıda benim entel hanım gösterdi Gorazde'yi. Dönünce hemen araştırdum ve Türkçe'ye çevrilmiş iki çizgiromanı da aldım: Filistin ve Gorazde.

1960 yılında Malta'da doğmuş bir gazeteci ve çizgiromancı Sacco-bu vesileyle Corto Maltese'ye d eselam edelim. Gazeteci kimliğiyle Filistin'de 90ların başında ve 1995 yılında kuşatmanın sona erdiği dönemdeki Gorazde'de gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını çizerken insanları odak noktası yapıyor. Bir yandan da kendisinin orada geçici/misafir olduğunu da belirtmekten kaçınmıyor. Çizimleri de çok sade, akıcı bir hikaye okur gibi ilerliyor.

Gorazde'yi okurken Balkanlarla ilgili okuduklarım, gördüklerim ve duyduklarım geldi aklıma doğal olarak. Elbette üç beş kitap okuyup oralarda üç beş gün geçirince Balkanları anladığımı iddia etmeyeceğim. Zaten din farklılığının insanları nasıl komşularını boğazlamaya ittiğini, Tito'nun yıllarca nasıl herkesi sakin sakin yönettiğini, onun ölümünün ardından nasıl ortalığın karıştığını, Enver Hoca'nın bir ülkeyi onlaca yıl nasıl dünyadan izole ettiğini kolay kolay anlamak da mümkün değil.

Ama emin olduğum bir şey var: bir Boşnak/Hırvat/Sırp olsam, evim yakılsa, ailem/arkadaşlarım öldürülse ve bunu yapanlar benden sadece dini farklı olan Slavlar olsa; bir daha asla o millete mensup biriyle eskisi gibi bir ilişki kuramazdım. Bu vandalizm isteği ister tepeden iniyor olsun, ister içlerinden gelmiş olsun; ve üstelik de isterse bu kişi sonuna kadar masum olsun...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Kurardın dostum. Biz sünni müslümanlarla gayet güzel ilişki kuruyoruz mesela..Après tout, c'est la vie..

hirondelle dedi ki...

peki nedir bunu sağlayan? insanoğlunun aslında "o kadar da kötü" olmaması mı, bir savunma mekanizması olarak kin tutmamak mı ya da ne bileyim sünni müslüman türkiye cumhuriyeti'nin sevmediği çocuklarını isyan ettirme ölçüsüne gelmeyecek kadar dövmesi veya usturuplu(!) bir baskı uygulaması mı? merak ettiğim için soruyorum.

Adsız dedi ki...

Bunlar aslında çok uzun konuşulacak konular ama ben kısaca merakınızı gidermeye çalışayım.
Aslında insanoğlu "o kadar da kötü", çok kötü, havsalamızın alabileceğinden fersah fersah daha kötü bir tür. Bir ehlilik ilüzyonu içinde, bu kötülüğün katrelerini herbirimiz içimizde taşıyoruz.Bu sayededir ki bizi çevreleyen acı ve kötülüklere karşı bu kadar yüksek bir tolerans eşiğine sahibiz ve bu kadar kolay ve kayıtsızca survive edebiliyoruz. İçinde yaşadığımız dünya oturup üzerine düşünsek varlığına dayanamayacağımız kadar acı gerçeklerle dolu. Ne var ki buradayız ve nonetheless bunlarla yaşamak durumundayız. Örneğin şu anda dışarda hava çok soğuk, inanılmaz bir ayaz var ama bizim için farkeden bir şey yok. Çünkü klimalı işyerimizden çıktık, klimalı aracımıza bindik ve merkezi ısıtmalı evimize geldik. Bu durum bize çok normal göründü. Ama bu havada, şu anda dışarıda gidecek bir evi olmayan insanlar var. Belirsiz bir süre boyunca bu soğuğa katlanmaya mecburlar. Bu gerçeğin varolduğunu biliyoruz. Belki eve dönerken birkaçının yanından geçtik. En şefkatli olanlarımız yazık allah yardımcıları olsun dedi. olay budur, soğuğun dayanılmayacak kadar acıtıcı bir olgu olduğunu biliriz, üşüyenlere acırız ama geceyi dışarıda üşüyerek geçireceğini bildiğimiz birine paltomuzu çıkarıp vermeyiz ya da evimize davet etmeyiz. İçinde yaşadığımız dünyanın yazılı olmayan kurallarıdır bunlar. Yol soran birine yol tarif ederiz, kaza yapmış birini hastaneye götürürüz böylece iyi biri oluruz ama gerçekte kalıcı ve derin kötülükler hakkında hiçbirşey yapmayız çünkü aksi "rasyonel" olmaz. Rasyonel olan "yabancılar"ın kaderlerine karşı kayıtsız olmaktır

Adsız dedi ki...

Elbette konumuz bu değildi. Denge durumlarında belli düzeyde bir uyum içinde, hiç olmazsa birbirlerine ilişmeden yaşayan insanlar, dengeden sapma hallerinde bambaşka bir boyuta geçerler. Barışçıl bir ortamda, herbiri "özünde iyi insanlar arasında" ve az çok güven içinde yaşadığımız duygusu tamamen bir savunma mekanizması, yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan bir ilüzyondur. Günlük hayatta kendilerinden bir şekilde farklı olan başkalarından hoşlanmayan ama bir şekilde onlara tahammül eden insanlar vardır. Bu insanlar birbirleriyle konuşur, alışveriş eder, interaksiyonda bulunurlar Günlük hayatın sakin dinamiğinin gerisinde en küçük ve marjinal farklılar yüzünden birbirinin boğazına sarılmaya hazır insanlar vardır. Olağan durumda geçerli olan akt bir kez bozulduğunda ve olağandışılık gündeme geldiğinde herkesin her şeyi yapabileceği bir evreye geçilir. Günlük hayat pratiğinin kendisine sağladığı alanda belli bir rolü üstlenen insan olağandışı durumda bu burden dan kurtulur ve artık potansiyeli neye elveriyorsa onu yapmaya koyulur. Bu olağandiışı durumu tetikleyen şey tepeden inme bir şey olsa da(yüzyıllardır barış içinde yaşayan insanlar türlü oyunlarla birbirine düşürüldü denir ya hep) sonrasında gelişenler tepeden inmelikle falan açıklanamaz. Sizin de dediğiniz gibi. Mesela 6-7 olaylarını düşünüp bu olayların planlı olduğunu, birilerince tetiklendiğini, insanların kışkırtıldığını, provoke edildiğini söyleyebiliriz. Bunlar şüphesiz doğrudur da. Öte yandan, geçen gün bir belgesel izliyordum, Rum bir kadın 6-7 Eylül olaylarına ilişkin anılarını anlatıyordu. Saldırıya uğradıklarını, evlerinin yağmalandığını fakat kendisini en çok etkileyen olayın, Komşuları olan ailece görüştükleri bir yaşlı teyzenin, sokaktan geçen çıldırmış vaziyetteki yağmacılara "Bakın burası Rum evi, burada Rumlar var" diye seslenip kendi evlerini işaret etmesi olduğunu söylemişti. Yine daha geçenlerde bir süreliğine gündeme gelen Maraş olaylarında, olayı yaşayanların pek pekçoğunun tanıklığı kendilerine saldıranların, kendilerini öldürenlerin aynı mahallede beraber yaşadıkları komşuları olduğu yönünde. Şimdi bu olaya darbe hazırlığı diyebilirsiniz, CIA destekli diyebilirsiniz, kardeş kardeşe düşürüldü diyebilirsiniz ama gündüz vakti, deli değil normal iş güç aile sahibi insanların hem de tanıdıkları insanların evlerine girip kadın yaşlı, çoluk cocuk demeden kesmesini öldürmesini nasıl açıklayabilirsiniz. Bunların yakın geçmişte bizzat bizim ülkemizde gerçekten yaşanmış olduğuna inanmak ne kadar güç değil mi? Ama hepsi ve daha fazlası oldu
Kendi adıma Türkiye'de yaşayan bir Alevi olarak, tüm bu olayları bizzat yaşamış olmamakla beraber, bunların gölgesinde büyüyerek,-büyüklerin endişesi ve ürkekliği kadar çocuklara nüfuz eden bir şey yoktur, bu da ilk olarak kimse bir şey söylemeden bir şekilde farklı olduğunuzu, bu yüzden örselenebileceğinizi öğrenmek anlamına gelir, bir büyük "tekinsizlik " hissini geçmiş nesillerden tevarüs ederek yaşadığım habitatta yaşıyorum. Hrant gibi iyimser de değilim, bu topraklarda en çok ve bilhassa güvercinleri incittiklerini de biliyorum. Ama öte yandan it is what it is. Ve hayata ahtapotlar gibi 8 kolla sarılıyoruz, o yüzden hergün sokağa çıkıyoruz, kalabalığa karışıyoruz, ahbaplar ediniyoruz, yaşıyoruz. Hergün hepimiz kendi yaralarıyla ve bereleriyle ve bastırılmış öfkeleri ve korkuları ve umutları ve özlemleriyle bunu yapıyor, yapıyoruz, yapmak için yollar buluyoruz. Uyum sağlıyoruz. Gerekirse her şeyi unutuyoruz. Çünkü nasıl derler hayatın dinamikleri bunu gerektiriyor.

Çok uzun oldu, yorumdan çok korsan post oldu, umarım sizi yormamışımdır.

Sağlıcakla kalın

hirondelle dedi ki...

yok bence gayet güzel oldu bu yorum, hemen cevap veremediğim için de üzgünüm, malum iş güç...

evet insanoğlu bencil, kötü ve asalak bir tür. bunu kabul ederek başlayınca faşizm de soykırımlar da sömürgecilik de inanılamaz/anlaşılamaz bir olay olmaktan uzaklaşıyor. ama tüm bu olaylara dayanma gücünü bulması hayranlık verici. nitekim her acı çeken bir charles bronson olmuyor.

belki de bu tür bir şeyler yaşamadığımdan ve de büyüklerimden duymadığımdan anlayamıyorum. sadece bir boşnak, bir filistinli veya arnavutu anlamaya çalışıyorum ve ortaya çıkan sonuç feci. bir toplum, bir millet nasıl ayakta kalıyor inanması güç. ama o topluma birz ayrıntılı bakınca homojen olmadığını biliyoruz. organ kaçakçısı uçk ya da hamas-el fetih çekişmesi çıkıyor mesela.

velhasıl size teşekkür ederim, varsa yazdığınız bir yer en azından mail atın okuma şansım olsun.