4.10.2012

komşularla sıfır sorun

Malum AKP iktidarının bundan birkaç sene önce dile getirdiği bir durumdu komşularla sorunsuz yaşam. Sonuçta adamlar haklı neden yanıbaşımızddakilerle sıkıntılı olalım ki. Bu aşamada AB ile görüşmeler, Ermenistan ile maç diplomasisi, Ortadoğu'da kalkan vizeler, Esadla çektirilen fotoğraflar, İranla nükleer programa yönelik arabuluculuk derken başlangıç gayet umut vericiydi; ama ne demişler Türk gibi başla... Bunun arka planında Neo Osmanlıcılık mı dersiniz yoksa bölgesel güç olmak mı orası size kalmış.

Önce AB ile ilişkiler savsadı. Hem AB ülkelerinde yaşanan krizler hem de sağcı hükümetlerin başa gelişi ama en önemlisi de gerekli düzenlemeleri yapmaya hiç de hevesli olmayan AKP hükümeti, Kıbrıs'ın dönem başkanlığı esnasında yaşananlarla beraber "ben seni ararım, mutlaka görüşürüz" sözleri verip de asla aramayan iki arkadaşa dönüştü.

Ermenistanla protokoller imzalandı, pek bir sevişildi karşılıklı yenildi içildi ama sonra eve dönünce her iki taraf da "aman allahım ben ne yaptım?" pişmanlığı yaşadı. Tabii bu esnada Azerbaycan'ın kanlısıyla yakınlaşmamız "kardeş ülke"yi kızdırınca ilişkiler limonileşti mi? Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.

Yeni padişahımız en önemli çıkışını Davos'ta yaptı. İsrail'e karşı "van münüt" şovu tüm Arap aleminde coşkuyla karşılandı. "Öldürmeyi iyi bilenler"le tüm askeri işbirliği süresiz askıya alındı. Ama bir yıl sonraki Mavi Marmara olayında öğrendik ki üç ortak tatbikatımız planlanıyordu kendileriyle. Hemen bunlar da askıya alındı.

En trajikomiği Suriye ile yaşananlar herhalde. Bundan topu topu iki sene önce ailece görüşen iki kanka bugün kavga için gün sayıyor. Arap Baharı'nın gazıyla ayaklanan Suriye'deki muhalifler yabancı ülkelerin de desteğiyle bir anda kendilerini iç savaşın aktörü olarak buldu. Barışçıl gösteriler bir anda kanlı çarpışmalara dönüştü. Burada iki tarafı da desteklemediğimi belirteyim. Arap Baharı'nın kışa dönüştüğü bir ortamda şüphesiz ki Özgür Suriye Ordusu da muhalefetten başka bir şeye dönüştü. Sünni-Şii çatışmasında karşı saflarda yer alan Türkiye ile İran'ın arasının da bozulması kaçınılmazdı.

Şimdi bu noktada gelinen durum tam anlamıyla iki yüzlülüktür. Hükümetin Hafız Esad karşı argümanlarında tutarlı hiçbir nokta yoktur. Halkının kanını döken diktatörlere karşı olduklarını söyleyenler Darfur'da kendi halkının kanını döktüğü için Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılan Ömer el Beşirle askeri ittifak yapmaktadır, toprağına düşen top mermisi için hemen müdahale edenler yıllardır bir başka ülkeye top mermilerini göndermekte hatta  ülkede asker bulundurmaktadır, o top mermisiyle ölenlerin kanını yerde bırakmayanlar Roboski'de "yanlışlıkla" öldürülen 34 vatandaşı için bir özürü bile çok görmektdir, insan hakları nutukları atanlar Irak'ta Şiilere karşı ölüm tugayları oluşturduğu için idam cezasına mahkum edilen Haşimi'ye kol kanat germektedir, PKK'yı barındıran ülkeleri teröristlikle suçlayanlar Özgür Suriye Ordusu'na ev sahipliği yapmaktadır ve en saçması yanı başında süren iç savaştan rahatsız olanların ülkesinde 30 senedir iç savaş sürmektedir ve yaptıklarısyla savaşı körüklemektedirler.

Bu noktada bölgesel çekişmelere, Katar'a, Bahreyn'e ya da yıllardır Türkiye'de kapalı devre yayını yapıp da nedense bir türlü faaliyete geçemeyen El Cezire Türk'e falan değinmeden tek şey söylemek istiyorum: ben bu saydıklarımı komşularıma yapsam bırak mülk sahibi Rizeli mahallenin ağır abisi Muzaffer'i, karşı komşum tonton İsviçreli teyze Nicole bile evire çevire dövmüştü beni.

1 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Türk gibi başla, mok et bitir.