25.05.2015

atina


 Yıllar önce bir yerlerde Avrupa Birliği'ne girme çabasında bulunan Yunanistan'ı betimleyen karikatürün Türkiye ile aynı masada oturup da Batılı centilmenlerin (!) masasına yanaşan bir Doğulu olduğunu okumuştum/dinlemiştim. Tabii 1981'de Yunanistan'ın AB üyeliği, Türkiye'de darbe vs derken iş çok değişti. Hah işte o değişen şeyleri görmek için Atina'ya gidin.

Uçakla giderseniz Eleftherios Venizelos Havalimanı'na iniyorsunuz. Şehre ulaşmanın en mantıklı yolu 2 numaralı metro hattını kullanmak. Yarım saatte bir kalkıyor ve şehir merkezine ulaşmak bir saat sürüyor. Metro bileti 8 euro ama iki kişi olursanız 14 euro. Bu arada ortalıkta görevli falan yok, bileti alınca makineye okutmanız gerekiyor ama biz denetlemeye denk gelmedik. Kısacası risk sizin.

Şehir tanıdık, eski tamam ama en azından geçmişini korumayı bilen/seven insanlardan oluşuyor. Karşınıza antik dönem yapılarının çıkması sıradan hadiseler. Kafanızı kaldırıp şehrin simgesi Parthenon'u görmek de bir keyif. Bununla beraber eski binalar aynen korunmuş, krizden çıkmak için bir inşaat çılgınlığına girişilmemiş. Küçüklüğünden beri yaz tatillerini Ege kıyılarında antik kent gezerek gezmiş birisi olarak ne yalan söyleyeyim kalıntılar pek ilgimi çekmiyor. Ama yine de Akropol'e çıktık, Çinli turist gruplarının selfie çubukları arasında zarar görmeden yürümeye çalıştık, her yeri gelincikler sarmışken manzaranın tadını çıkardık. Girişte aldığınız biletle şehirdeki birçok ören yerini görmek mümkün-biz sadece Zeus Tapınağı'nı gördük. Müze olarak da bir tek Akropol Müzesi'ni gördük: malzemeleri dünyanın çeşitli müzelerini şenlendirdiğinden kalanlarla ancak bu kadar açılabilmiş. Ha bu arada Atina'ya gelmişken Akropol'e çıkılır mı çıkılmaz mı tartışması yapmayın, misal şurada çıkmamış bir abimiz var.



 Yazımıza bir klişeyle devam edelim: evet Yunanlar yaşamayı biliyor. gecenin bir vakti eğleniyorlar, meydanları dolduruyorlar (evet bol bol meydanları var), yaşlılar saatlerce oturup frappelerini içip sohbet ediyor, gençleri duvarlara grafiti yapıyor falan. Aslında sırf bunu görüp imrenmemek elde değil.


Monastraki her daim hareketli bir mahalle. Orada olduğumuz dört gün boyunca meydanda aynı Afrikalı kardeşlerimiz aynı davullarıyla aynı melodiyi çalıp durdular. Eminönü stayla Çin malı satan bir bit pazarı, bol bol kafeler, restoranlar mevcut. Ama kalabalığı bazen yorucu olabiliyor. Akropol'e çıkmak için ulaşılan mahalle ise Plaka. Eli yüzü düzgün, fiyatları birazcık yüksek tavernalara sahip turistik bir mekanımız. Kolonaki zengin muhiti iken Omonia ve özellikle Exarchia anarşistlerin/komünistlerin kalesi. Velhasıl mutlaka gidilmeli, grafitilerini seyretmeli, parkında oturup gelip geçene bakılmalı. Semt ile ilgili bir bilgi vermesi açısından bizden kısa bir süre önce olan hadisenin haberini okuyabilirsiniz. Psiri de Monastraki'ye yakın, gündüz sokakları bomboşken özellikle saat 22'den sonra kendinden geçen bir bölge. Son dönemde gelişim gösteren mahalle ise Gazi. Eskinin endüstriyel bölgesi şimdinin bol gürültülü clublarına evsahipliği yapıyor.

Yunanistan'daki olaylar Türkiye'de ilgiyle takip edilirken her gün protestoların yapıldığı Syntagma Meydanı'ndan sürekli canlı yayınlar yapılırdı. Biz de "madem memleketimizde 1 Mayıs kutlanamıyor neden insan gibi Syntagma Meydanı'nda kutlamıyoruz" diyerek sabah vardık meydana. Kim olduğunu çözemediğimiz küçük bir grup ellerinde kırmızı bayraklarla toplanmıştı, polisler de bir köşede aralarında sohbet etmekte.Bu arada meşhur turistik aktivite asker değişim töreni de gerçekleşiyordu. Ortam bizi açmayınca hemen yandaki Ulusal Bahçeler'e geçip bir ağaç altında turunç çiçeklerinin kokusuyla güvercinleri besledik.

Hiç yorum yok: