Yaş aldıkça hem zevklerimiz daha bir spesifikleşiyor hem de bizden önce yaş almışlar gibi konuşuyoruz. Misal bundan yıllar önce güzel lahmacun peşinde olduğumu hatırlıyorum nitekim Antep'te buldum ha o olmadıysa Halil var Kadıköy çarşıda ama sonuçta lahmacun için de çıldırmıyorum.
Son günlerdeki derdim de güzel domates bulabilmek-hani eskilerin deyimiyle nerede ah o eski domatesler. İşin garibi eskiden pek domates sevmezdim de, dediğim gibi hep yaş almanın getirdiği değişiklikler. Zamanında sindirim sistemime giren her domates benim gözümde domates olduğundan ayrıntılar da önemsizdi ama pişmiş domatesten daha az keyif aldığımı, o kabukların soyulması gerektiğini ve de en önemlisi düzgün domates bulmanın ne zor olduğunu hep yıllar içerisinde öğrendim. Evet ne zor öyle güzel domates bulmak. Mahallemizde domates bulmak bile zor olduğundan geçiniz. Ülkede tarımın tabutuna çivi çakıldığı için hep biraz daha çabalamak gerekiyor. İnsan üzülüyor menemene katmak istediği domates saman gibi kokusuz tatsız bir şey olduğunda İzmir'de yol kenarında yediği menemenden gelen domates kokuları aklına gelince.
Çok şey beklemiyorum zaten domatesten de, doğası gereği ne bekleyebilirim ki? Güzel koksun tadı güzel olsun ha bir de fiyatı makul olsun. Neyse ki eski mahallede küçük bir manav var koca koca pembe domatesleri uygun fiyata veriyor. Ne zaman kayınvalideye gitsem kilo kilo taşıyorum. Yemeğe falan katmaya da kıyamıyorum bitmesin diye...
24.08.2015
16.08.2015
sankt petersburg: yiyelim içelim
Gezdiğim yerler arasında hiçbir yer beni St Petersburg kadar zorlamadı. Bu da bir çok faktörün bir araya gelmesiyle oluşuyor: 1. şehrin mimarisi kışa göre planlandığından mekanların kapı ve pencereleri küçük dolayısıyla içeride ne olup bittiğini çözmeniz zor. 2. tabela kullanımı minimum ve tahmin edersiniz ki Rusça. 3. bazı mekanlarda self servis geçerli ve inanın her şey bizdekine göre çok çok yavaş. 4. ve ne yazık ki bazı yerlerde ortayaş ve üzeri çalışanlar Rusça dışında bir dil bilmiyor.
Şehirde bir suşi çılgınlığı var ve başını Evrasia çekiyor, her yerde karşınıza çıktığından "bir deneyeyim" diyorsunuz ki fena değil. Bir başka zincir de blini, borş çorbası gibi geleneksel yemekleri yapan Teremok. Alkolsüz bira kvassı da gayet güzel. Stolle'de ise envai çeşit turta bulmak mümkün-somonlusu harika.
Oturup da güzel bir mekanda hem yemeğimi (borş veya okroşka çorbası olur, olivier salatası olur) yiyeyim hem de güzel vakit geçireyim istiyorsanız Teplo'ya gidin derim. Benim tüm seyahatimiz boyunca en sevdiğim yerse envai çeşit Rus birasını deneyebildiğim ayrıca yemekleri de güzel olan Craft Brew Cafe oldu.
Şehirde bir suşi çılgınlığı var ve başını Evrasia çekiyor, her yerde karşınıza çıktığından "bir deneyeyim" diyorsunuz ki fena değil. Bir başka zincir de blini, borş çorbası gibi geleneksel yemekleri yapan Teremok. Alkolsüz bira kvassı da gayet güzel. Stolle'de ise envai çeşit turta bulmak mümkün-somonlusu harika.
Oturup da güzel bir mekanda hem yemeğimi (borş veya okroşka çorbası olur, olivier salatası olur) yiyeyim hem de güzel vakit geçireyim istiyorsanız Teplo'ya gidin derim. Benim tüm seyahatimiz boyunca en sevdiğim yerse envai çeşit Rus birasını deneyebildiğim ayrıca yemekleri de güzel olan Craft Brew Cafe oldu.
8.08.2015
sankt petersburg
Sonuçta St Petersburg, namı diğer Leningrad, ihtişamlı Çarlık Rusyası'na başkentlik yaptığından ve de koskoca bir Rus Edebiyatı külliyatı da hep bu şehrin sokaklarından devam etmiştir yoluna. Nitekim kaldığımız ev de ana caddelerden birinin üzerinde, kapkalın duvarlı, ana kapıdan girip bir tünelden geçtikten sonra büyükçe bir avluya ulaşıp da eski mi eski bir başka kapıdan girdiğimiz apartmanın giriş katında. Ve tüm giriş katları gibi yer seviyesinin biraz da altında. Buna karşılık benim aklımda Suç ve Ceza'dan ziyade yazarına büyük saygı ve hayranlık duyduğum Dünyayı Sarsan On Gün var hep gezerken.
Şehrin esas görülmesi gereken yerleri de o debdebeli günlerin mirası. Kışlık Saray'ın merkezini oluşturduğu Hermitage Müzesi tüm dünyadan turistleri kendisine çekiyor ve sırf bu nedenle de müzeyi gezmek işkenceye dönüyor. Hayatımda bu kadar çok ve güzel eserin bu kadar kötü sergilendiği başka bir müze görmedim. Hem sarayın debdebesinin hem de ellerindeki tüm eserleri odalara yığıp bir de üzerine grup grup ziyaretçi alınca ayrıca hem yönlendirmeler hem de tablo ışıklandırmaları berbat olunca ziyaretiniz bir süre sonra işkenceye dönebiliyor. Buna karşılık Empesyonistlere ait eserler hemen karşıdaki eski ofis binalarına taşınmış, ki orada durumun daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Müzeye girişler de kaotik. Upuzun sıraya girip 300 ruble ödeyerek aldığınız bilet ile tek bir binaya veya 600 ruble ile tüm müze kompleksini görmeniz mümkün fakat unutmayın ki biraz dikkatlice Kışlık Saray'ı gezmek bile bir gün sürüyor. Sıra beklememek için otomatları da kullanabilirsiniz fakat sadece dört adet var ve aldığınız bilet 600 rublelik olandan. Müzeye her türlü çanta ve ayrıca su sokmak yasak. Biletle sadece günde tek giriş hakkınız var ve müzenin kantini berbat. Tüm bunları düşünerek kendinizi hazırlayın.
Dünyanın en güzel kadınlarının arasında yürüdüğünüz Nevsky Caddesi de şehrin geçmişinden gelen güzelliğini gösteriyor: mesela Singer binası ya da bir oyuncağa benzeyen Dökülen Kan Kilisesi gibi. Şehir Neva ve kolları tarafından bölündüğünden bol bol kanal çıkıyor karşınıza ama arazi bol olduğu için Venedik'teki gibi dar sokaklar ve küçük binalar gibi bir durum yok. Ama kanalların daha çok süs olduğunu ancak turist gezdiren teknelerin görülebildiğini, Bangkok'taki gibi ulaşım vs için kullanılmadığını belirtmem lazım. Neva ise çok geniş ve üzerindeki köprüler sabaha karşı açılıyor(muş), o saatte hep uyuduğumdan söyleyenlerin yalancısıyım.
Mutlaka görülmesi gereken bir yer de İzak Katedrali. Gece dahi tepesine çıkıp şehri izlemek mümkün, bu arada aşağıdaki fotoğrafın 23.30 civarında çekildiğini ve gökyüzünün renginden Beyaz Geceler kavramı hakkında bir fikir sahibi olabileceğinizi de not olarak düşeyim.
Kışlık Saray'ın karşısında Neva'yı geçince Peter ve Paul Kalesi var. Her gün 12'de hala top ateşleniyor. Bir de hemen surların önünde plaj var, ayağını suya sokmak isteyenler için ideal. Hemen karşısında bulunan Askeri Müze kapalı, ileride demirli olması gereken Devrim'i başlayan Avrora Kruvazörü ise bakımda olduğundan göremedim. Ayrıca o civarda gezerken birden karşıma çıkan ve 1900'lerin başında Orta Asya mimarisinden etkilenerek yapılan cami de restorasyondaydı. Tüm bunlar hazır 2018'de Dünya Kupası da varken tekrar gelmem için bir işaret sanırım.
Şehirdeki bazı şeyler hala komünizm dönemini hatırlatıyor insana. Mesela metroda hala babuşkalar yürüyen merdivenlerin başındaki bir kulübede oturup insanları gözlüyor. O sanat eseri gibi duraklar gerçekten mevcut ve evet metroya inmek dakikalar sürüyor. Ulaşım hala ucuz. Başka babuşkalar otobüste dolaşıp bilet parası kesiyor. Mariinsky'de hala gösteriler kapalı gişe, hala insanlar sanki düğüne gelirmiş gibi giyinip geliyor. Sıra beklemek insanlar için hep doğal. Bürokrasi her yerde...
Pazar günü yeter bu kadar estetik ve güzellik diyerek Udelnaya bit pazarına gidiyoruz. Ve komünizm hala orada da devam ediyor bu sefer tezgahlarda ve yere serilmiş örtülerde tuzluklar, oyuncaklar, heykeller, rozetler, bozuk paralar suretinde. Bir tarafta da şehrin ucuz işgücünü oluşturan Orta Asya ülkelerinden gelenler ucuz giysi satan standları karıştırıyor günlük ihtiyaçları için. Topladığı 3-5 demet otu satan babuşkalarsa olmazsa olmazı pazarın.
Ülke dışına çıkıp başka yerlere ayak bastıkça ülkedeki yeşil alan nefretini ve milletteki park kültürünü görmek hep üzüyor beni. Yine bir klasik olarak şehrin merkezindeki yeşil alanlar ve o parklarda çoluk çocuk zaman geçiren şehirliler de St Petersburg'da bol bol var. Ama bir fark var: burada çimlere basmak yasak!
Tıpkı geldiğimiz gibi önce metroyla Moskovskaya durağına gidip oradan da havaalanı otobüsüne binip serin ve güzel St Petersburg'dan sıcak ve insanların öldüğü evimize geri dönüyoruz.
4.08.2015
3.08.2015
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)