Varşova ne kadar yeniyse Krakow o kadar eski, Varşova ne kadar soğuksa Krakow o kadar sıcak. Bunda en büyük etken uzun süre Polonya Krallığı'nın başkenti olması ve de Nazi işgalinde yıkılmadan kalması. Eski Şehrin merkezini oluşturan meydanı, 1241 Tatar istilasını haber verirken öldürülen borazancının anısına her saat başı fotoğrafta da görülen kuleden borazan çalınan St Mary Kilisesi, eski kumaş çarşısı ve etrafındaki binalar tüm seyahat boyunca olduğu gibi yine benim "eski zamanlara ilgi düğme"me basılmasını sağlıyor. Hemen meydanın altında yer alan ve gayet güzel filmler ve canlandırmalarla Krakow tarihini anlatan Rynek Yeraltı Müzesi de beklentileri fazlasıyla karşılıyor.
Meydandan kuzeye gidince hemen karşımıza Barbican ve eski şehir kapısı çıkarken güneye gidince Vistül'e hakim Wawel Kalesi hemen kendine doğru çekiyor. İçerisinde birçok müze ve kilise olan Wawel'de tek girdiğimiz müze Nazi yağması sonrası evine dönebilen Da Vinci'nin Gelincikli Kadın tablosu oluyor. Eh ne de olsa Krakow'da karşınıza bir Da Vinci tablosu çıkmasıın beklemiyorsunuz...
Güneye doğru yürüyüşünüze devam ettiğinizde de eski Yahudi mahallesi Kazimierz'e geliyorsunuz, ki en gelinesi zaman cuma ve cumartesi akşamları. Nitekim bizim kaldığımız ev de burada ve biz pazar sabahı kahvaltı yaparken Leh gençleri bol alkollü bir akşam sonrası evlerine daha yeni gidiyorlardı. Kazimierz'den devam edip Vistül'ü geçince Krakow gettosuna ulaşmış oluyorsunuz. Şu fotoğrafın çekildiği meydanda şu an sadece sandalyeler var gidenlerin anısına, getto ise küçücük bir duvar parçasından ibaret kalmış. Zaten bir avuç Yahudi dışında eski sakinlerinden de kimse kalmamış...
Biz gitmedik ama olur sa siz şehrin doğu mahallelerine giderseniz bu sefer de Stalin'in çelik üretim projesi Nowa Huta'ya ulaşmış olursunuz. Lenin Çelikhanesi'nin çevresinde şekillenen işçi şehri şüphesiz ki Sovyetlerin yıkılması sonucu tamamen değişmiş, örneğin Lenin heykelinin bulunduğu meydanın adı Ronald Reagan Meydanı artık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder