Bugün (aslında dün) en sevdiğim Türk yazar Sait Faik Abasıyanık'ın ölüm yıldönümü. Hep derim ki Sait Faik okumayan çok şey kaçırır ama siz ne dersiniz bilemem... Kütüphanemdeki en değerli kitaplardan birisi de Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan ve sanırım artık pek bulunmayan külliyatı.
Ben hiç onun kadar naif bir insan tanımadım, zaten kalmış mıdır da bilinmez. Kendini insanların kötülüğünden uzaklaştırmak için ada'ya sığınır ama haksızlık her yerdedir, nitekim balıkçılar arasındaki bir hak yemeyi görünce gider şunu yazar: 'Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.' ..."
Aslında son yılları da ilginçtir. Hastalığının da etkisiyle, cinsel tercihleri yavaş yavaş su yüzüne çıkar, bir yandan da İkinci Yeni'ye göz kırpar. Acaba yaşasaydı neler yazardı merak ederim hep. Ama şu satırlar gösteriyor ki mutsuz olacaktı: "Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur,molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor."
Neyse uzun kısası, önce Ezginin Günlüğü'nden Sait Faik'in bir şiirinden esinlenilen Şimdi Sevişme Vakti'ni dinleyin sonra da üç sayfalık öyküsünden senaryosu yazılan en sevdiğim Türk filmi Vesikalı Yarim'i izleyin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder