Denklem basit. Şu an Tokyo'da küçük bir otel odasında jetlagin, bilmediğim harflerle yazılmış tabelaların arasında dolaşmanın ve son yediğim ramenlerin de etkisiyle uyuyor olmam gerekirken humus ve börülce salatası yaptım. Niye böyle oldu herkesin malumu. Biz halbuki ocak ayında çok ucuza bilet bulmuşuz diye sevinip son üç yıldaki seyahatlerden sonra artık sokaklarında LC Waikiki torbalı insan görmek istemediğimiz konusunda kararlıyken (sırasıyla Gürcistan-Ermenistan-Belarus-Ukrayna-Moldova) evden çıkamamak da varmış. En azından bilete verdiğimiz paranın %10 fazlasını ekleyip voucher verdiler.
Halbuki o kadar da dersime çalışmış, hanımın Yunanca sınıfındaki Japon arkadaşın annesini ziyaret etmeye bile karar vermiştik. Midnight Dinner: Tokyo Stories ve Samurai Gourmet izleyip notlarımızı da almıştık.
Neyse... Borgen izlemeye devam edeyim ben. 2010 yılının İskandinav demokrasisini seyredip Kopenhag görüntülerine iç çekeyim. Yarın da suşi isteriz eve...
5 yorum:
:) Aynı diziyi izliyoruz. Oradan The Crown'a geçtim ben, İngiltere'ye neden gıcık olduğumu dah iyi anlamak adına.
Jiro Dreams of Sushi izleyin e mi yerken :)
Son olarak; Allah belanı versin Corona.
İngilizler'e mesafeliyim ben :) Jiro ustayı da izlemiştik
borgen izlerken ülkemizdeki versiyonunu kafada tasavvur etmekten çokça keyfimin kaçtığı an olmuştu.
2010 dizisi borgen, 2010 türkiyesi ile günümüzü kıyaslamak bile yeterince keyif kaçırıcı
Yorum Gönder