Yazdım sanıyordum, bulamadım: on sene önce son terapi seansı da bitip kendimi Nişantaşı'nın akşam kalabalığına kattığımda güzel bir hafta içi sonbahar akşamıydı. Haftada birle başlayıp üç haftada bire kadar uzayan aralar sonucunda da sonlanan iki buçuk yıllık süreç bana iyi gelmişti. O dönem psikologlu diziler/filmler bu kadar popüler değilken elimizde bir In Treatment vardı bir de ucundan Sopranos, başka varsa da eklenir yorumlara. İşte o In Treatment'ın sonunda Gabriel Byrne da psikanalistinin seansından çıkıp bir Brooklyn sokağının kalabalığına karışıyor ve üç sezonluk dizi sonlanıyordu.
İşte aradan yıllar yıllar geçti, ben kendimi yalnız ve sıkışmış hissettikçe terapistime tekrar ulaşma fikri gittikçe büyüdü. Hazır In Treatment da tekrar çekilmeye başlamışken bir mesaj atayım dedim kendisine. Limonata gibi bir sonbahar öncüsü akşamda yeni ofisinde ilk seansımızı yaptık. Açıkçası iyi de geldi...
2 yorum:
İyi yapmışsın. Bu sene ben de süpervizyon yerine terapiye gittim hocama, bana da iyi geldi. Fakat dün yürürken, sizin birkaç sene önce zeytin silkelemeye gidişiniz geldi aklıma biliyor musun, o da çok iyi gelmişti (bana bile, dinlemesi..)
In treatment'ı çok söylüyorlar, bakacağım.
Prost ve Abdülhak Şinasi Hisar yazıydı benim için, sanırım o içe-bakıştan bahsediyorsun diziyle ilgili, o zaman severim demektir..
Bir şey düşünmeden, sıralı hareketler yapmak, hele de doğanın içindeysen çok iyi geliyor; ama bir süreliğine. sonra monotonluğun zararları başlıyor :)
Ben ikisini de okumadım desem inanır mısın?
Yorum Gönder