27.11.2021

giden pavlonyaların ardından

10 yıl önce taşındığımızda çaprazımızda yer alan ahşap Rum evi çoktan yanmış, bir harabe haline gelmişti. Yağan yağmurlar, üzerinde gezen hayvanlar sağ olsun gün be gün doğanın orayı ele geçirişini izledik pencereden. Tahtalar düşüp bina zemine yaklaştıkça hem Boğaz Köprüsü'nü hem de mahalle kilisesinin kubbesini gören bir manzaramız da oldu. Kediler için ideal bir gezinti, avlanma ve üreme alanıydı. İki kere sansar gördüm mesela. Kargalar tuğlaların arasını büyük bir zevkle gagalıyordu sonra. Her bahar harabenin dört bir yanından aslanağızları, gelincikler fışkırırdı. 6-7 sene önceydi sanırım, yine bir bahar başı kalasların arasından yükselen iki ağacın silme tül gibi mor çiçeklerle dolduğunu görüp inanamadık. Yapraktan önce çiçek açan manolyayı biliyorduk da bu neydi acep? Biraz araştırınca adlarının pavlonya olduğunu öğrendik de nasıl olup tohumların oraya kadar geldiğini asla anlayamadık. Kendileri çiçekten sonra koca koca yapraklar verdiğinden o köşeyi tam bir bahçeye çeviriyordu, minnettardık kendilerine. 3-4 sene önceydi, bir akşam evde otururken ayakta kalan yan duvar gürültüyle devrildi. Çok üzüldük tuğlaların altında kalıp gözden yittiklerinde, bir yazı hayat belirtisi göstermeden geçirdiklerinde. Sonraki sene ilk çiçekleri gördüğümüzde ise çok mutlu olduk. 

Bilen bilir bu tür evleri tarihi eser oldukları için restore etmek çok zor ve pahalıdır. Enkazı kaldırmak bile izne bağlı ve pahalıdır. Uzun uzun sürelerin sonunda paralı biri gelmiş binayı almış gerekli izinlere de başvurmuş. Binayı torba torba kaldırmaya başladılar. Elbette pavlonyalara da veda anlamına geliyordu bu. Meğer kendileriyle geçirdiğimiz son yazmış bu yaz, nereden bilecektik?

Mutluluk veren en ufak şeyin bile elimden alındığı bir dönemdeyiz sanırım. Nefes almak bile güçleşiyor artık...


2 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Sen yine yazabilmişsin, hatıralarda kalabilmiş. Bizim sokağın köşesinde de çok eski bir ev vardı ve bahçe duvarına dayalı inanılmaz büyüklükte bir salkım söğüt. Baharları mor salkımların, yazları bu devasa salkım söğütün güzelliğine bakmaya kıyamazdım. Bu sene aynen yazdıkların başına geldi. İlk hafta evi yıktılar, ağaca dokunmadılar, içime bir umut düştü.. Ertesi hafta işte…. Çok üzgünüm.
Bir sivil itaatsizlik yaptım ve duvara ağaç katilleri yazdım kırmızı boyayla bir gece vakti.. Ertesi gün duvarı da yıktılar.

hirondelle dedi ki...

İzmir'de mi? Tek umudum insanlık yok olunca her yerden o ağaçların o otların o
çiçeklerin fışkıracak olması. Angkor Wat ne güzeldi, "sen istediği yap insanoğlu ben buraların gerçek sahibiyim" demişti doğa. Göremeyeceğiz ama olacağını bilmek güzel.