Kendimi yıllar sonra tekrar fluoksetinin güvenli kollarına bıraktıktan sonra daha az kaygılı, daha az mutsuz, daha az sinirliyim. Bir illüzyon evet ama yapacak bir şey yok... Sağ olsun sayesinde bir şeylerden keyif alır hale de geldim mesela. Evde yalnız olduğum bir akşam Deutsche Grammophon'un 2021'in en iyileri videosunu fon müziği yapmışken bir çello-piyano çılgınlığı elimdeki tüm işleri bırakıp klibe kitlenmeme sebep oldu; sonuç: ilk görüşte/dinleyişte aşk... O günden beri her fırsatta kulağımda Hania Rani...
Bu akşamüstü yürüyüşümü de adını İzlanda'daki bir yanardağdan alan Esja albümünü dinleyip "hani kar yağacaktı" diye söylenerek yaptım, müzik tam beklenen hava şartlarına uygun ama gelin görün ki gerçekler fotoğraftaki gibi. İstanbul'da kıyı şeridinde oturmanın ve de küresel ısınmanın katkılarıyla yıllardır şöyle ağız tadıyla bir kar yağışına tanıklık edemedim. İnsanların kardan adam yaptığı anlarda biz çamurun erimiş karla yaptığı o çirkin kombinasyona basmak zorunda kaldık hep. Eve bu hislerle dönünce hanımla her cumartesi akşamı yaptığımız gibi bir şeyler içerken bir şeyler izleme ritüeline geçtik. Etiketine vurulup aldığımız bir Gürcü Saperavi'sinin yanına önce bir Gürcü filmi açtık, sonuç hüsran! Zaten gördüğüm otuz küsür ülkenin arasında en az sevdiğim de Gürcistan olmuştu nedense. Bir Leh filmi açalım dedik adı da hislerime uygun: Sniegu Już Nigdy Nie Będzie (Bir Daha Asla Kar Yağmayacak). Film "eh işte" ama sonunda bir sürpriz vardı benim için: evet bildiniz.
Saat gece yarısına geliyor yerel saatle ve hala kar yağışına dair bir emare yok. Dilerim sabah kalktığımda o özlediğim beyazlığa kavuşmuş olurum. Kahvaltıdan sonra kahvemi demleyip Hania Rani dinleyerek yağan karın keyfini çıkartırım. Bakalım...