13.06.2025

tavan-3

Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis

Işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden

Bende bu Angina Pektoris


Ne ateryosklerozum var ne nikotinim. Bu ülkede geçen günleri hapis olarak saymak mümkün düşük etkilisinden. Gel gör ki şiirde geçtiği gibi kalbim Çin'de Sarınehre akmıyor, anca Tokyo'daki onigirilerdedir. Yunanistan'da kurşuna da dizilmiyor; bizimkiler vergi vermemek için Müslümanlığı seçmemiş olsa ve o dağ köyünde kalmış olsalar neler değişirdi acaba diye merak ediyor sadece. Çamlıca'da harap konakta desen değil, halka verilmek istenen bir elma hiç değil...

Neyse ki tıp ilerlerdi, göreceğiz bakalım derdi neymiş.


6.06.2025

automatic for the people

Guardian sağolsun 16 REM albümünü sıralamış ve hiç bir sürprize yer vermeden Automatic For The People'ı en iyisi ilan etmiş. Bizim kuşak için REM'i meşhur eden Losing My Religion olsa da bu albümdeki her bir parça ayrı bir cevherdir. Uzun süre walkmanimin baş tacı, depresif ergenliğimin sidikli kontesiydi. OK Computer öncesi jiletimizi bu albümle atıyorduk hamdolsun...

Sonra yıllar yıllar geçti, bir gün pisuvar komşum oldu Michael Stipe; yan yana hacet giderirken sorsa mıydım acaba "Hacı, albümü Drive ile açmak kimin fikriydi?" diye?

27.04.2025

hanami ve perfect days

Hayatımda para karşılığı yaptığım hiçbir işi Perfect Days'in kahramanı Hirayama'nın yaptığı gibi şevkle yapmadım. Ama bu bana ödenen paranın hakkını vermediğim anlamına da gelmez; hep bir profesyonellik ilişkisi... Bu sebeple filmle ilgili şu yazıya hak vermiyor değilim. Bununla birlikte rutinlere bağlı olmak, basit şeylerden zevk almak, büyükçene bir ağacın rüzgarda hafifçe sallanan yapraklarının arasından düşen güneş ışıklarını seyre dalmak sevdiğim faaliyetlerden. Bir de tıpkı onun gibi minimum eşyayla yaşama hayalim var fakat bir yıldır evden ne kadar eşya atarsak atalım sanki hiçbir şey atılmamış gibi tıkış tıkış ev...

Japonların büyük önem verdiği hanami zamanının güzelliğini gerçekten de görmeden anlayamazmış insan. Normal bir mevsimde gidince "ağaç" diye yanından geçeceğiniz o sakuraların hep beraber beyazlı pembeli açışı bir mucizeymiş. Hele uzak bir ülkeden gelip de buna şahit olmak büyük bir şansmış. Japonya dünya gözüyle gördüğüm 34. ülke oldu ama hepsinden de farklı olduğu kesin. Hiçbir şeyi ve kimseyi mükemmelmiş gibi kabul etmemek lazım, nitekim bu durum Japonizm için de geçerli. Tam da gitmeden önce denk geldiğim şu yazı da iyi bir hazırlık oldu benim için.





Sadece sakura çiçeğine bakmak, sadece çay seremonisini izlemek ya da moda deyimle "anda olmak"... Hiç yapamıyorum bunu. Gece düşüncelerimle baş başa kalmamak için genç yaşta başladığım televizyon karşısında uyuma alışkanlığını yeni yeni bırakabildim misal. Belki de o sebeple Hirayama gibi çok basit şeylere gönül indirip mutlu mesut yaşayamıyorum, kendime gereksiz sıkıntılar yaratıp yılda bir mide kanaması geçirip hastane kapılarını aşındırıyorum. Belki de yapmak gereken başını eğip yürümek, güzel bir rögar kapağı görürsek ne mutlu...


Döndüğümden beri garip fikirler kurcalıyordu aklımı, ne zamandır uğramadığım buraya bir şeyler karalayasım vardı, sonra bir sabah kahve yapmak üzereyken kısa süreliğine sallandık. Bir sürü şey geçti o saniyelerde aklımdan ve çok daha fazlası da sonraki günlerde. Japonya'nın çağrıştırdığı şeyler gidip Türkiye gerçekleri doldu zihnime. Bari bunları yazayım dedim fırsat varken, bakarsınız belki de düşmez yolumuz buraya...