1993-1994 sezonu gayet mutlu olduğum bir sezondu. Yeni bir eve taşınma, gayet sevdiğim arkadaşlarımdan oluşan bir sınıfta okumak falan derken esas bombayı yaz tatiline girerken teşekkür getirerek patlattım. Bizim peder bey geçtiğimiz 8 dönem boyunca teşekkürü 1-2 puanla kaçırmama güvenerek 486 DX’ine iddiaya girdi benimle. Sonuç insanlık için küçük ama benim için muazzam bir başarıydı.
O yaz Panzer General ile birlikte en çok oynadığım oyun Championship Manager’dı. Commodore 64’de dandik isimli oyuncularla en alt ligden başladığımız menajerlik oyunlarına inat Galatasaray eşleşmelerinden gayet iyi bildiğim Manchester United’ı aldım ve ilk senemde son maçta kıyasıya yarıştığım Manchester City’yi Paul Ince’in 32. dakikada ikinci sarıdan kırmızı kart gördüğü maçta 1-0 yenip şampiyon oldum. Golü de Hughes atmıştı galiba.
CM1 CM2 derken yıllar yılları kovaladı geldik 2001’e. Şimdi oturduğum eve yeni taşınılmış yeni de bir PC alınmış. CM 01-02 çıkınca hemen alıp oturdum başına. Bir de fantezi denedim: 9 lig açıp 9 takımı aynı anda yönetmek. Bir yandan şampiyonluklar alıyorum bir yandan da sıradan takımları Şampiyonlar Ligi’ne sokmaya çalışıyorum derken yeni çıkan CM4’ün tırışka olmasının da sayesinde ben bu oyunda 2006 Dünya Kupası arifesine geldim. 5 sezon 9 takımdan 45 sezon eder kaba bir hesapla; addictedness ratingimde "i can give up this game whenever i want, i just dont want yet" yazıyor zaten.
Bu arada gerçek hayatta sene olmuş 2004, okul bitmiş son 6 aydır ben işsizim. Daha da kötüsü 6 yıl okuduğum öğrendiğim mesleği yapmama kararı almışım; kısacası ne bok yiyeceğimi bilmeden dolaşıyorum ortalarda. Can sıkıntıma birebir gelen şey de CM 01-02 hazin bir Mart pazar akşamına kadar. İyi geçen bir görüşme sonrası haber beklediğim reklam ajansından haber gelmeyince basıyorum PC’nin power düğmesine ve hoppp karşıma mavi ekran çıkıyor. Onu yapıyorum bunu yapıyorum olmuyor; harddisk dolayısıyla da benim yıllarımı verdiğim CM save dosyası teknoloji cennetine yükselmiş. İşte o an hayattaki tek başarısı lise yıllarında oynadığı Frogger’daki rekor olan George Costanza’nın makine kamyon altında kaldığında neler hissettiğini gayet iyi anlıyorum.
O yaz Panzer General ile birlikte en çok oynadığım oyun Championship Manager’dı. Commodore 64’de dandik isimli oyuncularla en alt ligden başladığımız menajerlik oyunlarına inat Galatasaray eşleşmelerinden gayet iyi bildiğim Manchester United’ı aldım ve ilk senemde son maçta kıyasıya yarıştığım Manchester City’yi Paul Ince’in 32. dakikada ikinci sarıdan kırmızı kart gördüğü maçta 1-0 yenip şampiyon oldum. Golü de Hughes atmıştı galiba.
CM1 CM2 derken yıllar yılları kovaladı geldik 2001’e. Şimdi oturduğum eve yeni taşınılmış yeni de bir PC alınmış. CM 01-02 çıkınca hemen alıp oturdum başına. Bir de fantezi denedim: 9 lig açıp 9 takımı aynı anda yönetmek. Bir yandan şampiyonluklar alıyorum bir yandan da sıradan takımları Şampiyonlar Ligi’ne sokmaya çalışıyorum derken yeni çıkan CM4’ün tırışka olmasının da sayesinde ben bu oyunda 2006 Dünya Kupası arifesine geldim. 5 sezon 9 takımdan 45 sezon eder kaba bir hesapla; addictedness ratingimde "i can give up this game whenever i want, i just dont want yet" yazıyor zaten.
Bu arada gerçek hayatta sene olmuş 2004, okul bitmiş son 6 aydır ben işsizim. Daha da kötüsü 6 yıl okuduğum öğrendiğim mesleği yapmama kararı almışım; kısacası ne bok yiyeceğimi bilmeden dolaşıyorum ortalarda. Can sıkıntıma birebir gelen şey de CM 01-02 hazin bir Mart pazar akşamına kadar. İyi geçen bir görüşme sonrası haber beklediğim reklam ajansından haber gelmeyince basıyorum PC’nin power düğmesine ve hoppp karşıma mavi ekran çıkıyor. Onu yapıyorum bunu yapıyorum olmuyor; harddisk dolayısıyla da benim yıllarımı verdiğim CM save dosyası teknoloji cennetine yükselmiş. İşte o an hayattaki tek başarısı lise yıllarında oynadığı Frogger’daki rekor olan George Costanza’nın makine kamyon altında kaldığında neler hissettiğini gayet iyi anlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder