14.01.2009

High Hopes


1995 yaz sonu. Yugoslavya'da iç savaş var, Batı müdahale eder gibi yapıp 3-5 tank ve 1-2 karargah bombalıyor. Milli takım Macaristan'ı yenerek Avrupa Şampiyonası yolunu açıyor. Bizimkiler de tatile gitmiş evde yalnızım. Ama işin boktanı artık ÖYS denilen nane de dayanmış kapıya, ben de dershaneye gidiyorum. Gece yatarken radyo çalıyor başımda genelde de Radyo S (Sönmez'in radyosuydu bilmem var mıdır hala?). Televizyon karşısında uyumaya terfi edememişiz daha.

Neyse kalkıyorum sabahın köründe kahvaltı adı altında bir tost bir fincan Nescafe. Bu esnada da radyo çalmaya devam ediyor. Bir süre sonra fark ediyorum ki hep aynı şeyler çalmakta banttan ve tam evden çıkmama yakın çalan şey High Hopes.

İlk duyduğum anı hatırlıyorum: çan sesleri, yavaş yavaş giren ve kalbi sıkıştıran bir müzik en sonda da Gilmour'un solosu. Elimde kahve kalıyorum öyle. Zaten dağılmaya hazır olan defansım oyundan düşüyor ve maçın hemen başında şanssız bir gol yiyorum.

Bu goller 2 hafta boyunca geliyor zaten. Her sabah elimde kahvem fonda High Hopes güne başlıyorum. Aptal saptal dershaneye gidiyorum ve nihayet üniversite falan da kazanamıyorum. Zaten böyle başlanan günden de ders döneminden de hayır mı gelirmiş...

Bir de klibi var ki bu şaheserin ayrıca değerlendirmek gerekir: http://fr.youtube.com/watch?v=rKULwb6IXNQ

Hiç yorum yok: