Bu lafı yıllardır duymmaıştım; ha gerçi yaş epey bir gençlikten çıktığından sadece ilk iki kelimesini duydum ama olsun. Ve bu 3 günlük iğrenç Ankara seyahatinde başıma gelen tek kötü şey de değildi. Saralım o zaman geriye:
Gidişte benim için manevi değeri çok fazla olan ve piyasada kolay bulunmayan bir kitabı uçakta unuttum. Ne büyük bir salaklık! Kayıp eşyaya da bırakılmadığını öğrendim; kim bilir nerede şu anda o kitap. Ankara Dost'ta bulamadım; sonra sağolsun benden daha üstün akıllı birisi Simurg'u hatırlattı. Yarın alt üst edeceğim İstiklal'deki kitapçıları bulursam hemen okuyup yazacağım buraya da, bulamazsam bir ömür boyu sürecek vicdan azabım olacak. Ne aptal bir adamım...
Dediğim gibi tükettik biraların yanında patatesi, iyiydi hoştu da iğrenç Tunalı kaldırımlarında ayakkabıyı taktık. Yarın onu da tamir ettirmem lazım. Bu arada Mösyö Kurt, göndersene la fotoğrafı da koyayım.
Ankara'nın en klas otelinde banyonun dizaynı hiç sıkılmdan saatler geçirmemi sağladı. Oyun iki aşamadan oluşuyor: ilkinde içeri girdikten sonra kapıyı kapatmanız sonra da açıp çıkmanız gerekiyor; fiziken imkansız olsa da püf noktasını çözünce kolay oluyor. İkinci aşama ise klozetteki suyun klozet kapağı açıkken açılmasını sağlamak ki Fatih Ürekvari yılan dansı bilek hareketlerini yapamadığımdan bu aşamayı geçemedim; başka çözümü varsa bilemiyorum.
Otelde yayılırken müzik kanallarından birinde Moğollar'ın Geri Sar diye bir şarkısına denk geldim. 90larda müzik kanalları falan ilk çıktığında tırt klipler olurdu, bu şarkıya da öyle bir klip çekmişler. Bir kere şarkıyı Cahit Berkay değil Duman Avcıları zamazingosunda şarkı söyleyen abiye benzer birisi söylüyordu. Sözler bol ajitasyona yönelik 68 kuşağı, Deniz falan diyor ama pek de anlayamadım. Elinde lambayla koşan çocuk, film şeridinden oluşan sol anahtarı, aynı garip hareketi yapan eski tiyatrocular, Hababam Sınıfı falan o yıllarda dahi çok kitsch geliyordu.
Ertesi sabah sağolsunlar bizi tabakhaneye yetiştirir gibi kırbaçlarlarken dişimi kırdım; şu psikolojik direnci kırıp o koltuğa oturmam lazım en yakın sürede.
Ertesi akşam Tavukçu'daydık. Oraya bir kere daha gidip sonra hakkında bir şeyler yazmak lazım. Çıkışta Sakarya'da 1-2 bira içip dağılalım dedik ama üç Ankarabilmez olarak dışarıdan makul ve sakin bir yere girmek istedik ama damsız olduğumuzdan alınmadık mekana a dostlar. Halkbuki 30unu devirmiş, saçı döküp göbeği salmış, işten çıktığı her halinden belli üç doktorduk. Demekki sen istediğin kadar uzman ol, müdür ol damsız bira içemiyorsun Ankara barlarında. Kısmet...
Neyse döndüm İstanbul'a. Hani Ankara'nın en güzel yanı İstanbul'a dönmesiymiş ya ben de düştüm trafiğin ortasına. Bir de şirketten aradılar sinirlerim iyice zıpladı. Sokmuşum İstanbuluna da Ankarasına da...