1.11.2012

luang prabang

"Seyahat etmeyi seçtiğimiz yere ulaştığımızda ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bir merkezi nokta bulup onun etrafında dolaşmak istiyor, ama bunu başaramıyoruz. Yerin ruhunu hissedebilmek için belli bir yere, aslında herhangi bir yere yönelmemizi sağlayacak önem taşıyan noktaları belirten, olası bir kurallar listesinin eksikliğini duyuyoruz. Bizi asıl noktaya yönlendirebilecek bir liste olmadığını fark ettiğimizde de otelimize dönüp yatağa uzanmak için duyduğumuz isteğin yoğunluğu karşısında kendimizden utanarak bir müzede kayıtsız bir yüz ifadesiyle dolanıyoruz."

Luang Prabang uzun zamandır gelmek istediğim bir yerdi ve ulaştıktan sonra hiç de acele etmeden dolaştım sokaklarında. Her şehrin simge bir yapısı vardır ya, Luang Prabang'da o yok işte. Hani ne bileyim herkes Paris'te Eiffel kulesinin mutlaka bir fotoğrafını çeker ya orada olduğunu belli etmek için, Luang Prabang'a ayak bastığını belli etmenin bir yolu yok bence bu bakımdan. Düşünün şehrin en görülesi "şeyleri" gece pazarı ve Budist rahiplerin sabah seramonisi. Bunun sebebi de ülkenin ezelden beri yoksul olması. Düşünün zamanında kraliçenin kullandığı yatak odası neredeyse bizim otel odasıyla aynı boyuttaydı. Şehir UNESCO Dünya Mirası olarak tescillendiğinden şirin ve temiz. Ayrıca hayat o kadar yavaş akıyor ki insanın buradan ayrıldıktan sonraki yerdeki hayatın hızına alışması zor oluyor. Zaten şehirle ilgili en büyük uyarı planlanandan fazla kalınacağı yönünde.

Mekong ve Nam Khan nehirlerinin birleştiği noktada kurulu Luang Prabang önce Lao krallık başkenti olduğundan tapınaklarla donanmış, sonra da Fransız döneminde kolonyal binalar eklenmiş. O binalar da şimdi ülkenin en turistik şehrine gelen yabancıların hizmetine sunulmuş. Biz de Mekong'a yakın, sakin bir sokakta bulunan büyük balkonlu, cibindikli ve de tavanında pervaneler olan 30lardan kalma bir binaya kapağı atıyoruz. Şehirde bir tane dışında müze olmadığı ve öğlen sıcağına dışarıda kalmak da yorucu olduğundan hiç de kendimizden utanmadan otele dönüp yatağımıza uzanıyoruz.

Rüyamda davulların çaldığını duyuyorum ve uyanıyorum. Hava zifiri karanlık ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor; tıpkı dün sabahki gibi. Evet davullar gerçekten de çalıyor ve şehrin dört bir yanına yayılmış manastırlardan rahiplerin günlük yiyeceklerini halktan toplamak için Luang Prabang sokaklarına dağılacaklarını haber veriyor. Ama o yağmurda dışarıya çıkmaya cesaret edemeyip balkondan Phou Si'nin zirvesindeki ışıklarla aydınlatılan tapınağa bakıp tekrar uyuyoruz. Yağmursuz bir sabaha kalkınca gerçekten etkileyici ama biraz da üzücü bir sahneyle karşılaşıyoruz. İnsanlar önlerinde yiyecekler diz çökmüşler ve rahipleri bekliyorlar. Çevrelerinde de fotoğraf makinalarını hazırlamış turistler... Birazdan uzaktan tek sıra yürüyen bir rahip kafilesi görünüyor; en yaşlısından en gencine sıralanıyorlar. Kendilerine sunulan yiyecekleri (pirinç ve meyve) kabul edip boyunlarına asılı kaplara koyuyorlar. Bir kafile bitiyor bir başkası başka bir yönden geliyor ve turistlerin çıkardıklarını saymazsanız tam bir sessizlik hakim. İşin üzücü kısmı ise aslında rahiplerin bu yiyeceklere ihtiyaç duymaması. Fakat bu törenler turistleri çektiği için hükümet onları zorluyor seramonilerin devamına. Onlar da yiyecekleri ihtiyacı olanlara veriyorlar, nitekim yiyecekleri sunanların biraz ötesinde ellerinde torbalarıyla bekleyen çocuklar gayet iç burkucu bir görüntü oluşturuyor.    

Şehir merkezi dediğim gibi küçük ve derli toplu. Yavaş bir yürüyüş veya bisikletle dura kalka rahatlıkla geziliyor. Fransız koloni döneminden kalan kahve ve baget kültürü epey yerleşmiş. Bana daha sert gelen Lao kahvesini ve köşe başından yaptırabileceğiniz baget sandviçe ekmeği şiddetle öneririm. Sonuçta elinizde gayet ucuz bir kahvaltı oluyor. Şehirde hem Lao hem de batı yemekleri yapan bir çok yer var ama en şiddetle önereceğim Tamarind. Bir Amerikalı hatunun işlettiği mekan yemek kursları da veriyor. Fiyatlar azıcık pahalı olsa da değer; ayrıca rezervasyon şart! Ama benzer yemekleri daha ucuza yemek istiyorsanız Tamarind'i solunuza alıp devam edin, nehir kenarında bir lokanta var aile işletmesi, gayet leziz.

Lao ipeği pek meşhur ve bu konuya yönelen birçok dükkan bulabiliyorsunuz. Ben size Ock Tok Pop'u önereyim. Şehrin biraz dışında bir de yerleri var, ağaçlar içinde restoranı da olan. Tabi esas hediyelik eşya cenneti her gece kurulan "gece pazarı". Tentelerin altına yerlere kurulan tezgahlarda gayet sakin sakin oturan satıcılarla hesap makinesi aracılığıyla pazarlık yapıp envai çeşit incik boncuk ve de kumaşları makul fiyatlara alabiliyorsunuz.

Görülmesi gereken yerlere gelince: dediğim gibi tapınak bol. En seyre değeri de Vat Xieng Tuong. Phou Si şehre hakim bir tepe ve özellikle güneşin batışı esnasında manzarası güzel ziyaretçisi bol oluyor. Onun hemen karşısında eskiden kraliyet sarayı olan şimdinin müzesi var. Daha önce de dediğim gibi bizim yalıların yanında pek bir mütevazi kalıyor. Müzenin bahçesinde de 1950lerde ABD tarafından kraliyet ailesine hediye edilen arabalar sergileniyor.

Muradıma erip Luang Prabang'ı gördüm. Aylak aylak dolaştım. Şimdi de hakkında uzunca yazdım. Ama elbette bitmedi keza şehrin çevresinde de görecek yerler var. O da bir sonraki yazının konusu olsun.

3 yorum:

Handan dedi ki...

boncuk aldın mı bize?

Sadece C. dedi ki...

Sağol be Hirondelle, sayende geri gittim LP'a.. Ben o törenin turistik birşey olduğunu bilmiyordum yahu, üzüldüm şimdi..

hirondelle dedi ki...

ceren sen gittiğinden beri daha da turistikleşmiştir. insanlar otobüslerle rahipleri takip ediyormuş hatta.

handan ben boncuklarla ilgilenmiyordum :)