Gençken pek de yaşlılık üzerine düşünmüyorsunuz, anca bir şekilde karşınıza çıkması gerekiyor. Yakınlarınızın yaşlılığını ise kabullenmek de pek zor oluyor. Mesela babamın yaşlandığını ilk farkettiğimde şimdi yerinde bir otopark olan çocuk binasının önünden cerrahi monobloğa çıkıyorduk. Normalde hiç olmayacak şekilde babamın merdivenlerde geride kaldığını fark ettim, nefes nefeseydi. Sonra da yaşlılığın yerini hastalık aldı ve her şey çok hızlı bir şekilde gelişti.
Anneminse yaşlandığını daha yakından takip edebiliyorum. Bir kere 60 sınırını geçti, davranışları değişiyor, yaşlılara özgü sağlık problemleri gelişiyor ve daha da önemlisi yüzü yaşlılık lekeleriyle doldu. Ben de onu her gördüğümde ileride ne olacağını düşünmemeye çalışıyorum. Keşke hep böyle kalsa diyorum. Yılda üç beş kere bir araya gelebiliyoruz; kiminde bir iki gün sürüyor kiminde bir iki hafta. Ama her seferinde ayrılırken "acaba bu son mu?" sorusu da aklıma gelmiyor değil. Hayatımda kalan üç kişiden birisi sonuçta...
Bu arada ben de yaşlanıyorum değil mi? Neyse, o meseleyi konuşmamıza daha var.
2 yorum:
Off hiç düşünmek istemediğim ama sıklıkla aklıma gelen bir konuya parmak basmışsın.. Kendi yaşlılığımı hala düşünemeyecek yaştayım (sadece çocuktan sonra ara sıra "ya inşallah yaşlanırım da şunun büyüyüp kendi ayakları üzerinde durduğunu görürüm iç rahatlığıyla" oluyor ister istemez) ama ailemin yaşlılığı özellikle de gurbetteyken beni düşündürüyor.. Hoş gurbette olmasam da dediğin gibi, hayat şartları artık o kadar yakınlık kalamadı ama.. Of.
valla ceren ben de pek düşünmek istemiyorum da annemi gördükçe aklıma geliyor işte. basit bir ameliyat bile üzüyor insanı. ne yapsak bilemedim...
Yorum Gönder