21.08.2016

tallinn



Tallinn benim gibi mesaisinin bir kısmını Patrician 3'e vakfetmiş bir tarih meraklısı için tam bir rüya şehir; tıpkı Dubrovnik ve Toledo gibi. Limandan eski şehire yürümek mümkün. Günübirlik gelen turistler ve Finlandiya'dan daha ucuz olduğu için alışverişe gelen Finlerle inip Viru Kapısı'ndan şehre giriyoruz. Raekoja Plats şehrin merkezi ve meydanın etrafı lokantalarla dolu. Nitekim lokantaların da çoğu şekil olsun diye "eskiden atalarımız böyle yerdi" havasını vermeye çalışmış. Meydana çıkan sokaklardan gayet güzel korunmuş bu şehri kolayca gezebilirsiniz. Elbet yolunuz surlara varacak, o zaman da şehri ikinci bir duvar gibi saran parklarda vakit geçirebilirsiniz.

Yapılacak ikinci iş ise Toompea Tepesi'ne çıkmak. Aleksander Nevsky Katedrali, Parlemanto Binası, St Mary Kilisesi, Kiek in de Kök burada. Ayrıca seyir terasları da var ki gökyüzünün mavisini ve uzaklardaki Baltık Denizi'ni izlemek bile başlı başına keyif sebebi.

Surların dışında tren istasyonunu geçince iki katlı ahşap binalarıyla eskinin işçi şimdinin hipster semti Kalamaja var. Telliskivi ise eskinin tren istasyonu şimdinin mağazalar, restaurantlar ve barlar mekanı. Vakit kalmadığı için Kadriorg Sarayı'nı ve Lennusadam'ı göremedik, olsun...


Hiç yorum yok: