15.08.2021

17 ay sonra ilk konser

Bundan önceki son gittiğim konser İDSO'nun mart ayında verdiği Piazzola ve Çaykovski çaldığı konserdi. Maske falan yoktu tabi ama yeni yeni endişelere başlamıştı. İzlemek isteyen için ilk yarısını şöyle ekleyeyim.

Aradan aylar geçti, ne konser düzenlendi ne canım gitmek istedi. En sonunda geçen hafta Arkeoloji Müzesi'nin bahçesinde 45 dakikalık bir Beethoven konserine hayır diyemedim (Covid-19 nasıl da yedi ama koskoca Beethoven yılını?). Orkestra küçük, ortamın akustiği idare eder seviyede olunca daha çok o harika bahçeye, Çinili Köşk'ün çinilerine, Gülhane Parkı'ndan havalanan papağanlara da bakarak güzel bir akşam geçirdim. Çıkışta da Sirkeci Garı'nda yalnız başına kalan Orient Express'te bir bira bir şarap içtik boş raylara bakıp bir birimize anılarımızı anlatarak.

Cuma günü de Kalamış Parkı'nda Baba Zula konseri vardı. Kendilerini canlı dinlemek çok çok büyük bir zevk. Sakin sakin oturan ben bile bir saat süren son şarkıda sahne önüne gelmiş çeşitli omuz kıvırtmaları yapıyordum. İnsanlar evde kalmaktan ve kültürel bastırılmadan bıkmış dans ediyorlardı. Sırf onları görmek bile mutlu etti beni. Aklıma Murat Ertel'in de içinde bulunduğu Zen grubunu ilk duyduğum şarkı ve klibi geldi, iki sene önce evin etrafında gezinirken birden burayı bulmuş ve çok şaşırmıştım. Havalar serinlesin de gideyim tekrar. Bilmem aranızda bilen/hatırlayan var mıdır ama ben onu da ekleyeyim.


Kısacası nefes almak iyi geldi...

7.08.2021

mutsuzluğumuzun yazı

Zaten yazı, yapış yapış sıcakları hiç sevmezdim; artık daha da sevmiyorum. Önce çok yakın bir arkadaşım ağzından kanser olduğunu kaçırdı. Ameliyatı olmuş, radyoaktif iyot almayı bekliyor. Neyse ki erken yakalanan ve bir kötü huylu kansere yakalanmak zorunda olsam ilk tercih edeceğim bir kanser ama kanser kanserdir. Sonra en yakın arkadaşım ailecek tatildeyken ülkenin en güzel yerlerinden birindeki evleri az daha yanıyordu. Öğlen yazıştık, bölge soğutuluyor diyince rahatlamıştık. Eve bir geldim internette sitenin yanma videoları. İki gün ulaşamadım, sonra ben uyurken bir mesaj "Bıraktık, Ankara'ya dönüyoruz". Bir cümlede bu kadar çaresizlik ve umutsuzluk olabilir mi? Aklıma o evde geçirdiğim dalga sesleri arasındaki o harika bir hafta ve iki sene önce uğradığımda yediğim en güzel meyveleri veren nar ağacı geldi. Sonra haber geldi, ev kurtarılmış. Peki o ağaçlar, hayvanlar, böcekler?

Bazen nefes alamayacak gibi oluyorum bugünlerde. Yapış yapış bir hava. Dün de gökyüzünü kaplayan orman yangını külleri. Ekinoksa 47 gün var, sağ salim akşam serinliğini hissedebilecek miyim tekrar acaba?