1. sınıfın yazında 1 haftayı arkadaşın yazlığında geçirmiştik. Tatil sıradan olsa da orada tanıştığımız kişiler hayatımızı kökünden etkiledi. Bunlardan birisi de benden yaşça büyük, hiç tipim olmayan meslektaşım bir ablaydı. O bir hafta sonunda siz deyin aşık oldun kıza ben diyeyim elektrik aldım. Kendisi gün gelir burayı okur hatta kim olduğunu da anlarsa el sallamış olayım...
Neyse ondan kalan Dead Can Dance oldu bana. Eve döner dönmez kasetlerini aldım (evet kaset!) walkmane koydum (evet walkman!). O an çarpıldığımı hatırlıyorum; zaten yaz boyu dinledim özellikle de Spiritchaser'ı. Sonra da kaset dönemi bitince kapandı gitti o sayfa.
Aradan 10 yıl geçti ipoda mp3 yüklerken eldeki Lisa Gerard albümünü de yüklemişim; Samsun'da uçak 2 saat rötar yapınca Haris Aleksiu sonrası Avustralyalı ablaya geçiş yaptım. Tahmin edersiniz ki umreye giden hacı kafilesinin doldurduğu bekleme salonunda güzel bir kontrast etki yaptı; hem bu müziği özlediğimi de fark ettim. Bu arada walkmanden sonra direkt ipoda geçtiğimi yaklaşık 10 yıldır kulağımda kulaklık kamusal alana çıkmadığımı fark ettim, geçen günlere üzüldüm...
Kıssadan hisse çok çok güzel bir gruptur Dead Can Dance dinleyin dinletin. Hani korsan suç olmasa indirirdim tüm albümlerini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder