25.04.2010

dön bak dünyaya


Buraya düzenli yazmaya başlayalı bir seneyi geçti; o nedenle belli günlerde "ne yazmışım" diye dönüp bakabiliyorum ya da geriye dönüp "o" dönemle "bu" dönemi kıyaslayabiliyorum. Geçen sene nisan ayında bol bol yazmışım bu seneyse yazma kabızlığı yaşıyorum. İnime çekiliyorum demiştim pek çıkabildiğim söylenemez hala. Yazmak istediklerimi yazamıyorum; kah işle kah Medusalarla uğraşmaktan.

Oturdum pazar günü bitmeden birşeyler yazayım diye, konular çağrıştı. Aklıma eski bir kitap geldi, kitabın hatırlattıkları derken... Neyse, bugün diyeceğim şudur:

Yaşam ne denli gecikirse geciksin,
ölüm hep zamanında gelir -
ölüm gecikmez.

Kişi doğumundan bu yana,
yaşamını ne denli belirgin yaşamışsa,
bugünden ölüm gününe uzanan süreç de
o denli belirsizdir.

Yaşayabildiklerimiz, eninde sonunda,
doğum günlerimizdir- ölüm günlerimiz
değil.

Kadehimi kaldırıyorum gene...

2 yorum:

LLuvia dedi ki...

"Yaşayabildiklerimiz, eninde sonunda,
doğum günlerimizdir- ölüm günlerimiz
değil." Bi de ben diyim böyle akıllara kazınsın :) Ölümü düşünmeden biraz yavaş yaşamak lazım, tadını çıkara çıkara :)

hirondelle dedi ki...

kazınsın bakalım. ben de şunu yazayım o zaman:

"yavaş yaşayacaksın - bir tür hayretle seyredeceksin yaşamının kendi önünde biçimlenişini; bir yandan da, bir garip yaşantı yoluyla, yaşamının zaten bu yönde biçimleneceğini önceden bildiğin duygusunu duyacaksın.

yavaş yavaş, şaşmaz adımlarla olacağına varacak yaşamın - sen de, hayretle seyrederken onun oluşumunu, bileceksin ki, zaten, böyle olacaktı işte..."