7.07.2010

six feet under



Çok geç keşfettim ben bu diziyi. Yavaş yavaş izledim; diyaloglarını, sahnelerini, karakterlerini aceleye getirmek istemedim ama son dört bölümde tutamadım kendimi bir çırpıda bitirdim. Peki nedir bu diziyi böylesine güzel kılan? Bir kere ölümle ilgili dizi ama aslında hayatla ilgili çünkü ölümdür hayatı anlamlandıran. Hikayemiz ne? Bir ölü evi işleten aile var. Zaten o evde yaşanan matemler sinmiş her köşeye, tüm fertleri etkilemiş iliklerine kadar. Ailenin babası ölüyor ilk bölümde biz ne olduğumuzu anlamadan. Biz de 5 sezon boyunca ailenin diğer fertlerinin yaşadıklarını görüyoruz, ailenin büyük oğlu Nate'i daha bir odak noktası görerek. Kaçılan şeylere geri dönüşler, hayallerin iş hayatına kaptırılması, ebeveyn-çocuk ilişkileri, erkek-kadın ilişkileri, erkek-erkek ilişkileri, abi-kardeş ilişkileri, bencillikler, arayışlar, çabalar, yaşlanma hissi... Hayata dair ne ararsanız var kısacası.

Evet vitrinde ölüm var dedik ama ölüm üzerine pek düşünmedim ben. Önceleri hep uzaktan geçti gitti. Sonra bir gün pimi çekilmiş bomba gibi hayatımın ortasına düştü her şeyi zikip attı; üç yıl olacak bu patlama olalı ama yine de düşündüğümü söyleyemem. Belki de kaçış bu. Önemsediğim de söylenemez ölümü zaten. Nasıl olacağı, ne zaman olacağı, sonrasında ne olacağı...

Bundan sonrası dizi hakkında bilgi içerir.

Nate beyninde bir problem olup ölebileceğini öğrendiğinde ben de kendimi düşündüm: keşke böyle bir hastalığım olsa dedim garip bir şekilde. İşte o zaman kalan günlerimi istediğim gibi yaşardım. Nate ölümden döndü sonra; evlenmiş, kucağında kızı Maya. Hayatın anlamını bulmuş sanırken biz aslında hayatın ritmine döndüğünü görüyoruz, gene aynı dertler aynı korkular karşısında; demekki ölümden dönmemek lazım. Nate'in cenaze töreninde ağladım ben. Hem kendimi düşündüm "ulan ölsen kim üzülür ki" dedim, sonra yaşadığım cenazeler geldi gözümün önüne; bir de esas o hengame geçtikten sonra yaşanan özlem.

Yukarıda ailenin Lucky eşliğinde eski eşyaları yaktığı sahne var; Nate'in Lisa'yı çöle gömmesi ile birlikte en çok etkileyen sahne beni. Ama dediğim gibi en çok Nate'in ormana gömülmesi etkiledi.

Son olarak dizinin can alıcı noktası şudur; babanın oğula söylediği: "Face it, buddy boy, there's two kinds of people in the world: there's you, and there's everybody else, and never the twain shall meet."

Ha bir de unutmadan: dizinin zaman ilerleyişi da ayrı bir olay. Genelde bölümler arasında haftalar, aylar geçmiş oluyor. Beyaz fade outlar ise dizinin alamet-i farikası.

2 yorum:

Cansu Altaş dedi ki...

spoiler almamak için six yazan yerlere bile bakmayan ben gidip en son sezonun en son bölümünün spoilerını almıştım. zaten böyledir, her bölümü biliyor olsan da yine izleniyor, zevki de burada sanırsam.

hirondelle dedi ki...

zaten bilerek bir kere daha izlemek gerekiyor.