21.06.2015

bologna

Sanırım benim için yeryüzünde cennetin bir adı var: Bologna. Bir şehir bu kadar mı güzel olabilir?

Öncelikli güzellik kriteri muhteşem yemekleri. Nitekim Bologna İtalya'nın gastronomi merkezi kabul edilmekte. Bu sebeple iki adımda bir karşınıza et çeşitleri, taze makarnalar, dondurma satan dükkanlar ve çeşit çeşit lokantalar çıkıyor. Şahsen abartıldığını düşündüğüm İtalyan mutfağı hakkında sağlam bir tokat atan yerdir Bologna. Ayrıca dünyaca ünlü Bolonese sosun kaynağı da burası fakat adı başka: ragu!

Ben bu şehri aç gezdim. Her oturduğumuz yerde harika yemekler yedim tamam ama her seferinde kalkıp iki dükkan geçince ya aşağıdaki manzarayla karşılaştım ya da dehşet kokular duydum.



İkinci güzellik kriteri şehrin tarihi dokusu. Padova'da altında yürüdüğümüz revaklar burada zirveye ulaşıyor. Söylenen o ki 42 kilometre uzunluğundaymış şehrin revakları, yazın güneşten kışın yağmurdan kaçarak her yere gidebilirmişsiniz. "Kızıl şehir" deniliyor Bologna'ya çünkü kırmızı tuğlalardan yapılmış binaların çoğu ve Ortaçağ Bolognası gayet güzel korunmuş. Şehrin meydanında oturmak (evet internet gene beleş) size birçok esaslı yapıyı gördürebilir: Neptün Çeşmesi, duvarında 2. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybetmiş onlarca partizanın resminin olduğu Biblioteca Salaborsa, Palazzo Re Enzo... Burada dışarıdan bitmemiş gibi görünen ve kapısında polislerin beklediği San Petronio Bazilikası'nı ayrıca öneririm. Bir kere içerisinde meridyen çizgisi var ve Hz. Muhammed'i cehennemde işkence görürken gösteren freskolar nedeniyle iki defa El Kaide saldırısına maruz kalmaktan son anda kurtulmuş.

Şehrin bir başka simgesi ise şehrin önemli ailelerinin 800 yıl önce diktiği fallik objeler olan Asinelli ve Garisenda Kuleleri. Bir tanesinin eğimli olması işin ayrı bir güzelliği. Mozart'ın eğitim almak için geldiği dönemde orgunu çaldığı San Domenico Bazilikası da görülmeli.


Bologna'ya  "kızıl şehir" denmesinin tek sebebi binalarının rengi değil. Avrupa'nın en eski üniversitesi burada ve nüfusun yarısı öğrenci. Bu da sağlam bir sol geleneği meydana getiriyor. Şehrin son güzelliği de bu. Özellikle üniversite mahallesine gidince ortam bir anda şenleniyor. Özellikle Guiseppe Verdi Meydanı tam bir öğrenci kantini gibi (bu vesileyle şehrin bu tarafındaki mekanların daha ucuz olduğunu da belirteyim). Benim için medeniyetin göstergesi olan bisiklete binen dişilerden bol bol var bu şehirde. Ve ayrıca aşağıda bir örneği olan grafittilerde duvarları süslüyor.


Yazıyı bitirirken de güzel bir Avusturya şarkısının linkini verelim.






Hiç yorum yok: