22.12.2011

tiran prizren yolu

Yine sabahın köründe kalkıp otobüsün yolunu tuttuk. Külüstür otobüse ulaşır ulaşmaz ön koltuklara kurulduk. Dedim ya Arnavutlar pek misafirperver diye, yeğenini Kosova'ya geçiren bir teyze bize de el sallayıp iyi yolculuklar diledi. Otobüs mürettabatımız üç kişi: biri genç biri yaşlı şöför ekibi ve Avarel Dalton'a benzeyen muavin.

Yola çıktıktan sonra ilk vukuatımızın geleceği ekibe gelen ve bağrış-çağrış/fevri hareketlerle cevaplanan aramalardan belliydi. Nitekim 45 dakika sonra kenara çekip beklemeye başladık. Bir taksiyle gelen yaşlı çifti alıp yolumuza devam ettik. Tabii devam ederken otobüsün sağ ön kapısı kapanmadığı ve rüzgar nedeniyle sallandığından şöförümüz aracı durdurup iniyor ve tüm kuvvetiyle kapıyı dışarıdan itip yoluna devam ediyordu. İkinci vukuat da gecikmedi. Yol kenarına dizili meyve tezgahlarının yanında durduk, otobüse binen olmadı inenlerse bizim üç kişilik mürettebattı. Yolcuların bakışları arasında kuru incirlerini alıp otobüse bindiler, inciri yolculara dağıttılar.

Tiran'dan sınıra kadar yol yeni yapılmış ve güzel; malum Kosova Savaşı esnasında UÇK'ya malzemeler bu güzergahtan iletiliyordu. Sınıra gelince Kosova polisi pasaporta damgalarımızı vurdu-Sırbistan problem çıkartabildiği için isterseniz vurdurmayabilirsiniz. Kosova topraklarında mola verip sabah soğuğunda karşıdaki bz dağları izledik. Ülke çok fakir. Tito'nun bile Enver Hoca'ya vermeyi istediği üvey evlat. Yugoslav iç savaşının kıvılcımlarının çaktığı yer. Savaşın yerle bir ettiği, hala NATO askerlerinin varlığını sürdürdüğü, etnik gerginliğin devam ettiği topraklar.

Bunları düşünürken bir benzin istasyonuna giriyoruz ve Arnavut usulü tartışmaya tanık oluyoruz. Herkes otobüsten indiriliyor ve arkadan bir yerlerden gelen, ön camında kocaman bir çatlak olan otobüse transfer ediliyoruz. Bir bağrış ve kaos hakim.

Biraz sonra Prizren'e varıyoruz. İnternetten okuduğum ve gördüğüm kadarıyla şehir merkezinden geçiyoruz ve kalacağımız yer de orada. Fakat şöförden hiç işaret yok, durmazsak soluğu Priştine'de alacağız. "Prizren?" diyorum kafasını sallıyor. İneceğimizi işaret ediyorum duruyor. Bagajdan çantaları alıp aşağı doğru yürüyoruz...

Hiç yorum yok: