8.05.2010

bahar gelmiş neyime


Tıkış pıkış evlerde, binaların üst üste çıktığı sokaklarda yaşıyorum. Arabaya binip gökdelenlerin dizildiği bir bölgede çalışmaya gidiyorum. İş için gittiğim gezilerde de her yere arabayla gidiyorum. Bu durum yollarda salkım salkım akasyaları görüp de hala kokusunu alamamış olduğumu fark edince can sıkıcı olmaya başladı. Bahane olsun diye dün akşam Afyon menşeli emanetleri sahiplerine bırakmaya giderken yolumu uzatıp Maçka'dan indim Beşiktaş'a. Çünkü hatırladığım en yakındaki akasya ağaçları oradaydı. Kokladım, hatta bir salkım koparttım etraftan gelen çöp ve mangal kokularından fırsat buldukça. Yolculuk bir Akdeniz Akdeniz dinlenimi + kardeşime ibne psikoloğunu gördüğümü söyleme zamanında bitti.

Eskiden Levent Çarşı 3. Levent arasını yürürdüm sabah akşam (evet 2. ve 3. Levent var İstanbul'da, çok ortaya çıkmayıp saklanıyorlar köşede; İç Levent olarak da adlandırıyorlar kendilerini). Baharın geldiğini anlardım, hissederdim. Önce mimozalar ve erguvanlar, sonra akasyalar ve ıhlamurlar açar, sıcaklardan sonra da toptan dökülürdü yapraklar. Bu sıralama meyvelerde de var: çilek, erik, kiraz, karpuz-kavun, kayısı, şeftali, üzüm derken incirle kapatıyoruz ilkbahar-yaz sezonunu.

Sabah pazardan çilek ve erik aldım. Her ikisinin de sezonunu açmıştım zaten; kirazlar da çıkmış ortaya ama biraz beklesinler.

Neyse, eski günleri daha fazla özlüyorum artık; hayatı harala gürele yaşadıkça...

Hiç yorum yok: